BAZI haberler insanın hayatına doğrudan temas eder. Okuduğu anda aklına, yaşamından, çevresinden bir dizi örnek getirir.
Mesela dün yayınladığımız Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Burhanettin Kaya’nın açıklaması... Kaya, 30 bin sürücüyle yapılanraştırmaya dayanarak cümleyle özetliyor durumu: “Kişi otomobilini yaşadığı gibi sürer...”
Yapılan araştırmaya katılan yüksek kaza yüzdesine sahip sürücülerin “hayatı” incelenmiş. Diğer sürülere oranla, ağır ailesel-toplumsal sorunlar yaşadıkları ortaya çıkmış. Kaya, saldırganlık, duygu denetim eksikliği, öfke, depresyon, itibar, otorite ve güç arayışı gibi kişilik özelliklerinin de “otomobil kullanma biçimi”ni etkilediğini vurguluyor.
Haberi okurken, aklımdan karşılaştığım onlarca “tip” geçti. Doç. Dr. Kaya’nın açıkladığı araştırmayı “yarı dökümanter” film yapsak. Gerilim filmi mesela... Hepsi başrole yarışır. Figüranlar için önceden hazırlığa gerek yok, sokakta-caddede çekimler başlasın... Kendiliğinden düşerler.
Misal, sabah otomobiline binmeden, çevresinde iki tur atan. Gözlüğünü düzeltip, çizilmiş mi, tozlanmış mı inceleyen... İşten döndüğünde otomobili kilitleyip, yine de kapı kolunu iyice çekiştiren... Eve girmeden, otomobilin çevresini iki kez daha turlayan...Çevrede kimse yoksa, bir de eğilip altına bakan... Bir “rol modeli”nin, evinde yemekteki tuz miktarı ile maraza çıkarmaması mümkün müdür acaba?
Hadi onun zararı keskin sirke misali, önce kendine. Sonra ev ahalisine... Peki ya vites geçirirken, şanzumanın omurgasına yüklenen... Tek eli hem klaksonun üzerinde, hem sol pencereden sarkık... (Nasıl yapıyorlar bunu, bilemiyorum) Nazarlığın üstündeki aynadan, arkaya öfkeli nazarlar atan... Gözleriyle aranan/araştıran... Sık korna çalan, ama kendisine çalınan kornaya asla tahammül edemeyen... Yani “pimi çekili” bomba sürücüler. Evinde TV kumandasıyla nasıldır acaba?
Evet kişi yaşadığı gibi kullanır, kullandığı gibi yaşar. Dur, diyen çıkmadıkça...