Paylaş
Cinsiyete, cinsel tercihe, etnik kökene, dine, azınlığa-çoğunluğa, kendine göre her “farklı”ya karşı “espri” üret, fıkra uyarla... Tamam.
Homofobik, zenofobik (yabancı düşmanlığı) espriler, etnisitiye, mizojiniye (kadın düşmanlığı) dayalı aşağılayıcı fıkralar dededen toruna bir dönemin “mizah maarifi”, çünkü.
* * *
Stereotip, “hedef” yaratmanın en yaygın, en bereketli, en kolay yolu da bu kıkırdatan patikalardan geçiyor.
“Lazın, Kürdün, Yahudinin, Çingenenin, delinin, sarışının, eşcinselin, dincinin, ateistin, solcunun, sağcının biri bir gün...” diye başlanır fıkraya, gerisi neredeyse genden, kendiliğinden gelir.
Ve basit bir espriyle genelleştirilen yargılar, çoğu insanın belleğine o insanın, o grubun, o kültürün eşkali, “vesikalığı” olarak yerleşir.
Gülümsettiği, çoğu kez gülüp geçildiği için de, zehirini kısa sürede elevermez.
“Fıkra, espri işte” der, geçer gideriz.
Hangimiz, görüşümüze, yaşam biçimimize ters, farklı gelen insanlar için küçümseyen, hor gören espri, fıkra üretmeye, en azından dinleyip gülmeye hevesli olmadık ki? (Bir dönem de olsa...)
Oysa “gülmece”nin, farklı inançları, başka insanları aşağılamaktan, ırkçılıktan, cinsiyetçilikten geçmeyen yolları da var.
Mizahın ana damarı olan eleştiriden, hicivden, ironiden, stilden ödün vermeden de bunu yapmak, mümkün.
Mizahın özgür ve sivri dilini törpülemeye, sansürlemeye kalkışmadan da...
* * *
Tersinden baktığımızda da, mizaha karşı özürlüyüz vesselam.
Bir başbakanın, politikacının hemen her espriyi, mizahı kendine hakaret addedip yargıya koşturması, karikatürü tam donanımlı bir tehdit olarak algılaması da, madalyonun öbür yüzüdür.
Kendine gülebilmek, insanın kendisiyle barışık yaşamasının en kestirme yollarından birisi sanıyorum.
Başarılır mı... Ne kadar yol kat etsek, az da gitsek uz da gitsek, kar...
* * *
Böyle haller, insanın mizaha karşı filtresini de kalınlaştırmamalı elbet.
Mizah ciddi bir iştir, ama insanı ciddiyete, illa büyük meselelere davet etmesi asla gerekmez.
Yazıp gidiyorum ama... İtiraf edeyim; böyle bir mizah anlayışına, algısına, o vicdani teraziye, reflekse yeterince ulaşabildiğimi söylemem, zor. (Çünkü böyle mevzularda belki “yeterince” sözcüğüne sığınabileceğimiz bir muafiyet de yok)
Ama fark ettiğimde uyarmaya ve “fark etmeyi” sürekli yeniden öğrenmeye cürmümce çabalıyorum sayılır.
Çünkü kibirli değer yargılarımız ve burnu ondan da büyük devlet anlayışımız nedeniyle, içimize işle(n)miş yıllardır...
* * *
Mizahın ne olduğunu anlamak da, ne olmadığını anlatmak da, mizaha -en azından- katlanmak da, belli ki yaman iş.
“Mizahın İzahı”, ders olarak mı okutulmalı?
HAMİŞ: “Kahkaha ayarı” meselesi, öyle ya da böyle gözlerden yaş getirecek kıvama geldi. Lunaparklarda görüntüyü deforme eden, insanı uzun-kısa, zayıf-şişman gösteren “Kahkaha Aynaları” vardı, duruyor mudur bilmem. Öyle koridorlar mı yapılsa merkezi yerlere... Herkes baksa kendine, yine kendi kendine atsa kahkahasını... Ama o da zor sanırım; kahkahanın yanısıra tutulan aynayı da sevmeyiz pek.
Paylaş