Paylaş
Mutlaka hatırlayacaksınız.
Bingöl'de bir ayı yaz sıcağından bunalıp dereye giriyor.
Biraz serinlemek, su içmek için.
Ama onu görenler iri kaya parçalarıyla taşlamaya başlıyorlar.
Kaçmaya çalışıyor sığ suyun içinde. Başaramıyor...
Kıyıya, çalılıkların, sazlıkların arasına sığınıyor çaresizce.
Sopalarla kafasına vuruyorlar bu kez.
Tüm güçleriyle.
Defalarca...
Yeniden dereye bırakıyor kendini.
Bir kayanın arkasına saklanıp, korunmak istiyor taşlardan.
Nafile...
Tüyleri ıslanmış, daha da zayıf görünüyor.
Sesi bile çıkamıyor, suyun içinde.
Yüzünde korkudan çok, şaşkınlık.
"Ben size ne yaptım ki" der gibi.
İki saat sürüyor, bu işkence.
Batıp çıkıyor derenin içinde.
Nefes alamıyor.
Ve taşla, sopayla öldürüyorlar savunmasız hayvanı.
Gözümün önünden gitmiyor hala.
Hani, "Su içerken yılan bile dokunmazdı"...
* * *
Meyvan'ın öyküsünün tüm detaylarını bilmiyorum.
Ama bildiğim iki şey var.
İlki, o 20 yılını aynı yaşam alanında, zalimlikten uzak yaşamış.
Hani, "Akrep etmez, insanın canlıya ettiğini..." zalimliğinden uzakta, güvende geçirmiş ömrünün yarısından çoğunu.
İkincisi de, onu 1 aylıkken dağda, mağara bulan askerlerin verdiği "Meyvan" isminin "öksüz kız" anlamına geldiği...
* * *
Bir sorun varsa, yerinde çözülmeli.
Çünkü Meyvan alıştığı, 20 yıl yaşadığı o alandan ayı barınağına taşınırsa, yeni ortama uyum sağlayabileceğine, çok yaşabileceğine inanmıyorum.
Ki bu ihtimal, test edilecek, "Deneyip, bir görelim" denilecek bir şey değil.
Bildiğim, emin olduğum bir şey daha var:
Meyvan yuvasından koparılırsa, yine "öksüz kız" olacak.
Vebali boynunuzadır...
Paylaş