Dün manşetimizde yer alan bu saptama, nüfus ile ilgili olunca anlaşılır bir şey. Doğum tarihi açısından “yaşlı” olan nüfusun, tüm ilçeye oranına bakarsınız.Ardından doğum-ölüm projeksiyonu yaparsınız, gerekiyorsa... Ve o ilçe nüfusu için “genç” ya da ”yaşlanıyor” diyebilirsiniz. Bugün de verilerini aktardığımız aynı araştırma, Çankaya’nın Cebeci, Esat, Bahçelievler gibi yarım asırlık semtlerinin de yaş alarak eskidiğini vurguluyor. Mevzu, yarım asırlık konutların eskimesi olduğunda, bu da bir realite...
Ama ben yaşlanmanın sadece doğum tarihi ya da demografik yönüyle değil, kente, misal Çankaya’ya, mahalleye, sokağa, “hayat”a, sosyal, sosyo-psikolojik yansımalarına (ya da yansıyamamasına) değinmek istiyorum. Ki, bunun için de “yaşlanmak”tan öncelikle ne anladığımı söylemem gerekebilir. Yaşlanmayı bu bahiste, bir şeylerin eksilmesi, yok olması, yitmesi, eskiden yapılabilen/yaşanabilen şeylerin artık mümkün olmaması ve giderek bu “yok”luğun kanıksanması olarak özetleyebilirim.
Evet Çankaya nüfusu, yarım asırlık konutları, belki bazı mahallelerinde henüz yenilenemeyen alt yapısı, trafolarıyla filan yaşlandı. Peki ya hayat ve hayatı bize en iyi anlatan dökümanlardan birisi olarak “sokak” ne alemde? Orada yitirilen, yok olan, eksik kalan, kentliyi topallatan, hatta koca kenti genç ömründe kocatan ne?
Bu soruyu kendime sorar sormaz, aklıma 2008 yılı sonunda Çankaya’da esen o rüzgar geliyor. Ve o esintinin getirdiği kelimeler: “Caddelerde, sokaklarda daralmışız. Selamsız geçer olduk artık kaldırımlardan. Bu şehrin tam da ortasında, kim izin verir bu arabalara... Karşıdan karşıya bile geçemiyoruz işte. Aşağı inip çıkmaktan, yukarı çıkıp inmekten yorulduk... Kim yaptı bu nefesimi zorlayan, çıkamadığım demir yığını geçitleri... Hangi güç, kim? Bu şehri evden işe, işten eve gideceğimiz bir yol haline getirdi. Kim kapattı bizi kendi dünyalarımıza...” Aktardığım bu yakarış, bu isyan, yerel seçimler öncesinde bir kent kampanyasının metniydi. “Yerel Yönetimlerde Saltanata Son” kampanyasının...
Peki, 17 yıldır Başkent’te süren “yerel saltanat” mı yaşlandırdı, yordu, eksiltti bizi. Önce eksik kaldık, sonra kanıksadık, yaş almanın o yorgun alışkanlığıyla... Yoksa, biz, yani 1923 doğumlu Çankaya olarak mı yaşlı kaldık? Yarın devam edeceğim.