Ne yapayım ben böyle bir aydını

Bugün gibi hatırlıyorum diyemem ama, bugün adına hatırladığımı söyleyebilirim.

Haberin Devamı

Şimdi MSN’de kameralı sohbet misali yargılanan Kenan Evren, herkesi, hatta herşeyi bilfiil, iş edinerek, her durumdan vazife çıkartarak yargıladığı (ve askeri mahkemelerinde yargılattığı) dönemlerde aydınlara çok kızardı.
Hani, aydın, sanatçı filan denince “elinin tabancasına gittiğini” söyleyen, Nazi faşizmi sırasında Almanya’daki tüm haber kaynakları, gazeteler, dergiler, radyolar üzerinde “tam kontrol” sağlayan Propaganda Bakanı Goebbels gibi...
Evren aydınların önüne yargıyı, zindanı koydu... Varlığını “mektepli” sürdürmeye çalışanlara da, 1402 ile sorgusuz-sualsiz işten atmaları, YÖK’leri yağdırdı.
Ya, kendisinden beklenmeyecek “nebze”de öngörülüydü, ya da izini sürdüğü diktatörlerdi menzili...

Darbesini yapıp Çankaya Köşkü’ne yerleştikten sonra ilk tepki aydınlardan geldi, “netekim”. “Aydınlar Dilekçesi”, Evren’i hop oturtup, hop kaldırdı...
Mayıs 1984’de köpüren öfkesini o ünlü konuşmasıyla dışavurdu:
“Vatan hainliği yapan bazı aydınlarımız var. Ne yapayım ben böyle aydını?
Bu millete hükmetmek için aydın olmak gerekmez. Son padişah Vahidettin de aydındı. Ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ne yapayım ben böyle aydını?”

Haberin Devamı

Sözlerinin nereye gideceğini/varacağını düşünme zahmetine girmesi gerekmeyen her darbeci gibi Evren’in konuşmasındaki bir cümle, malumun ilamıydı.
Gerçekten millete “hükmetmek” için aydın olmak gerekmezdi, mesela general olmanız -üç darbeyle de sabit- yeterliydi.
Bu konuşması üzerine Evren’e manevi tazminat davası açan Aziz Nesin de aynı cümleyi tüm ironisiyle cımbızlıyordu:
“Bu millete hükmetmek için aydın olmak gerekmez, sözlerine katılıyoruz. Hatta bugünkü siyasal görünüme bakılırsa, millete hükmetmek için aydın olmak değil, aydın olmamak gerekiyor. Çünkü gerçek aydınlar millete hükmetmezler, millete hizmet ederler.”

Nesin Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki savunmasında ve Evren’e karşı dava dilekçesinde de, bence tarihe bir kez daha geçmesi gereken şu satırlara yer vermişti:
“Cumhuriyet tarihimizin 7 devlet başkanından hiçbiri kamu önünde yurttaşlarını böylesine aşağılamamıştır.
Tekil, birinci ağzından (senli benli) konuşma alışkanlığındaki Devlet Başkanı, bizi bir şey yapsın diye aydın olmadık.
Vahdettin’in aydın olup olmadığı tartışılabilir, ama devlet başkanı olduğu kesindir...”

Haberin Devamı

Vatan haini sözcüğünü Evren’e mizahın keskin diliyle iade eden Nesin, açtığı manevi tazminat davasının reddedileceğini elbette biliyordu. Savunmasında “Evren’in dokunulmazlığının düşmesine dek yaşamım el vermezse, onu en yüce ve en yansız adalet yeri olan zamanın, yani tarihin yargılamasına bırakıyorum” demişti.
Nesin’in -öngördüğü gibi- yaşamı elvermedi ama tam 28 yıl sonra, en tarafsız adalet yeri olan “zaman”, Evren’i uzaktan da olsa yargının önüne çıkardı.
Üstelik o yıllarda, ortaya yuvarladığı bir başka sözünü de yeniden yenilir-yutulur kılarak:
“Ne yapalım, mahkemeler bizim de istediklerimizi her zaman yapmıyorlar...”
Yarın, aynı minvalde devam edeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları