Paylaş
Yabancı turist, devlet dairesi benzeri bir ortamda masada oturmaktadır.
Karşısındaki memur sorar; “Sonunda başvurunuz kabul edildi ve Türk vatandaşı olduğunuz, ne düşünüyorsunuz?”
Turist yanıtlar:
“Ne olacak bu memleketin hali...”
* * *
Bu cümleyle başlayan ve yanıtı -sözüm ona- başkalarında arayan muhabbet, bana 70’li yılların ikinci yarısını hatırlatır.
Benzin, tüp gaz kuyruklarını, Et Balık Kurumu’nun önünde sabahın köründe sıraya girenleri, tezgah altından binbir iltimasla verilen Sana yağını, kesme şekeri...
Aynı yıllarda, hastane kapılarında sabahlamaları, pasaport çilesini...
Öyle ki, şiirini bile yazdırdı Behçet Necatigil’e:
“En uzun kuyrukların en sonunda bendim /sokakların ayazı sırtımda hurra /bana gelmeden sıra bitti...”
Ki, gerçekten de bir çok ke öyle olurdu.
Millet kuyrukta bekler, bekler... Kendine sıra geldiğinde alacağı ürün biterdi.
Üründen, herkese belli sayıda verildiği için, kuyruğa çoluk-çombalak girmek kuraldı.
* * *
Neredeyse, “kuyruk acısı” deyiminin anlamı değişecekti.
O değişmedi ama, kanımca “Ne olacak bu memleketin hali” muhabbetinin içeriği ve kapsamı biraz farklılaştı...
Artık, “memleketin hali” gibi soyut genellemelerden çok, “memlekette yaşayan farklı insanların, hali-ahvali” üzerinden gidiyor sanki muhabbet.
Ama, “Ne olacak bu memleketin hali” diye başlayan ve çoğu kez “Sallandıracaksın iki tanesini...” makamında yola koyulan sohbetlerin, “sonuca varış biçimi, niyeti” fazla değişti mi bilmiyorum.
Yine de, “memleketin hali” genellemeleri üzerinden heyheylenmek yerine, belli bir konu üzerinde düşünüp, konuşmaya evrilmek bile hayırlı sanki...
Ancak, niyet önemli.
Çözmeye, çözüm aramaya, bir sonuca (mesela yeni bir fikre, bilgiye) ulaşma amacıyla konuşmaya-tartışmaya mı niyetlisin muhabbeti başlatırken, yoksa olayın çözümsüz olduğunu kanıtlama çabası mı tüm hevesin?
İşte ilki, mevzuyu “Ne olacak bu memleketin hali” çemberinden çıkarıp, yeni duygu ve düşüncelerin baharını getirebilir masaya...
Yeter ki, masadaki “iktidar” da, çözüm arama, düşünceni ifade etme, farklı fikirlerini dillendirme konusunda hevesini kaçırmasın...
* * *
Eski haller, anlayışlara dair “kuyruk”tan girdiğim meselede, teknolojik değişimin ve o değişimin hayata yansımalarının getirdiği gelişmeleri de unutmamak gerek elbet.
Misal, 20-30 yıl öncesinin kuyruklarının önemli bir kısmı sadece sosyo-ekonomik açıdan değil teknoloji sayesinde tarihe karıştı.
Evlere servis yapan süpermarketler, alışverişi “online” ekrana getiren hipermarketler, komşudan bir fincan tuz-şeker isteme iletişimini bile “mazi”ye yollarken, dönem dizilerine de malzeme yaptı.
Ve “Ne olacak bu memleketin hali” muhabbetinin yerel versiyonu, “Artık komşuluk bitti kardeş” sohbetine dönüştü.
O sohbet de küllenecek, internetten kamerayla dünyanın öbür ucunu “sanal komşu” eyleyen iletişimle o da yitip gidecek bir, iki kuşakla tarihe karışacak.
Yeni sohbetler lazım bize, ona da yarın girmeye çalışacağım.
Paylaş