Müjgan’la ağlamak

Yaşasa, 28 Ekim’de 56 yaşında olacaktı Ahmet Kaya.

Haberin Devamı

Ne menem bir hal olduğunu biliyorum o yaşın...
Bir iki -katlanılır- ipucu, bir erken -katlanılmaz- yorgunluk olsa da, “Yaşlanıyoruz işte...” diyeceği bir dönemi değil henüz insanın.
Ama onun gibi, yani 43 yaşında ölmek nedir, nasıl gelir, bastırır bilemiyorum.

* * *

Paris’te... Sabah saat 07.30’da durursa kalp...
Gülten Kaya, 12 yaşındaki kızı Melis’le onu koridorda boylu boyunca bulursa...
Uzaksa memleketinden, “fişlenmişse, adı eşgali bilinmekteyse, üstelik göğsünde, yani tam şurasında, kirli sakalıyla bir eşkıya gezinmekteyse”...
Başı belada, yüreği dardadır.

* * *

Yaklaşık 30 yıl önce sesi, sözü, müziğiyle özgün ilk parçaları duyulduğunda “hafif arabesk” gelmişti, marşa alışık kulaklara...
“Darbeci otorite” ise, ilk albümü “Ağlama Bebeğim”deki her ezgiyi devrim marşı bellemiş, toplatmıştı kasetleri anında.
Hakim, çıkarıldığı mahkemede Ahmet Kaya’ya sormuştu zehir zemberek:
“Ağlama Bebeğim şarkısında ‘Çok uzakta öyle bir yer var, o yerlerde mutluluklar’ demekle neyi kast ediyorsun?”
Ne demişti bilinmez, ama “çok uzaktı ya” o yerler, belki ondan bırakmıştı hakim Kaya’nın, albümün peşini...

* * *

Haberin Devamı

Sonra herkes dinledi Ahmet Kaya’yı.
O “mahur besteler”i efkarla dinledi...
Şairler, şiirler, “dokunma yanarsın” dizeler geçti hep sesinden.
Attila İlhan’ın delikanlı dizelerini belki onunla keşfetti genç kuşaklar.
Ahmed Arif’in, Hasan Hüseyin’in, Enver Gökçe’nin, Ataol Behramoğlu’nun, Yılmaz Odabaşı’nın dizelerine onunla içlendi...
Sonra gitti, 43 yaşında.

* * *

Hayata 58 yaşında veda eden Edip Cansever, “Ölüler ki bir gün gömülür, içimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler...” der.
Ve içimizden devam eder dizelerine:
“Ölen her canlının son sesi
Bir yaşam dolusu sesten
Daha çok akılda kalıyor...”

* * *

Attila İlhan’dan, o “mahur beste”den mülhem; gidiyor dostlar, şölen bitiyor; ne eski heyecan, ne hız...
Yalnız, kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız...
Gidiyorlar akşam olmadan, ortalık kararıyor.
Sonranın bilinmezliği, bir boyut katıyor ki onlara...
Simsiyah bir teselli oluyor, belki kalanlara.
Hani “O mahur beste çalar, Müjgan’la ben ağlaşırız” diyor ya İlhan, müjgan meğer Arapça kirpik demekmiş...

Yazarın Tüm Yazıları