Paylaş
Derdim, Behzat Ç., Muhteşem Yüzyıl’dan öte, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın gündemdeki “dayanılmaz ağırlığı”ydı.
Bir dizinin tek bir bölümüne “denk gelip”, “Yahu 45 dakika rakı içtiler... Evden bile çıkmayıp diziyi bedavaya getirdiler” babından eleştiri şavullamaktı.
Ötesi, adını bile bilmediği, “bir kerecik” izlediği bir dizinin, senaristine, yönetmenine filan “Canım, içsin de 1 dakika, 5 dakika içsin” türünden yol-yordam göstermelerdi...
* * *
Filmleri, dizileri, romanları kahramanının karakteri, veriliş biçimi üzerinden eleştirerek ayara kalkarsınız, ortaya film, dizi, “yaratı” filan değil kamu spotu çıkar.
Aralarındaki mevzuyu “dibine” kadar konuşmak, eteklerdeki taşı-toprağı dökmek için özellikle eve kapanan Behzat Ç. ve ekibi, rakıyı-birayı RTÜK’leyip, semaverin başında çay içerek biraz sohbet etseler...
Sonra sohbeti, küfür müfür etmeden -adam gibi- bir muhallebicide sürdürseler, geceyi kapatırken de yine mekan değiştirip, üstüne bir mercimek çorbası...
Bu mudur, asıl mesele?
Ayrıca Bulut, o bölümden sadece “Adamlar 45 dakika içtiler” anafikrini çıkarıyorsa, o da mümkün ama başka sırada... Biz de ilkokulda bir edebiyat metninin anafikrini çıkartmakta zorlanır, ötesi sıkılırdık gördüğümüz, okuduğumuz şeylerden öyle zırt pırt fikir çıkartmaktan... Ama o sıkılmıyor, çıkartıyor.
* * *
Yol yöntem buysa, son günlerin “muhteşem tartışması”na da bir kaç rötuşla çekidüzen verebiliriz o zaman.
Muhteşem Yüzyıl’da da Kanuni Harem’e gelip, “Destur” ile karşılandığında, “Yok kalmayacağım, bi bakıp çıkacaktım” deyip, atına atlayıp gitseydi...
Hürrem, Mahidevran, Firuze aynı eve (pardon has odaya) yerleşip, imam nikahı şemşiyesinde gül gibi, kumkuma yaşasalardı...
Koskoca Padişah Yiğit Bulut’un eleştirdiği gibi yüzük-kolye yapmasaydı da, farz-ı misal yeni seferi için kılıcını kendi elleriyle bileyleseydi, eyleseydi...
İyi, güzel, doğru, uzak ve hatta yakın tarihimize daha uygun olurdu.
* * *
Amma velakin, bir filmin, bir romanın ille de “uygun”un, “doğru”nun derdinde olması, eser değil vaaz vermesi, hariçten gazel okuyup okutması mıdır, sanatsal yaratı?
Hem mevzu Muhteşem Yüzyıl ise, “doğru tarih”i, kim, nereden bulup “neye-kime göre” aktaracak...
Resmi tarihi es geçip dosdoğru tarihi bulursak, ekrandaki -adı üstünde- “kurgu”yu, “Bu dizideki olay ve karakterler tarihten ilham alınarak kurgulanmıştır” duyurusundaki “ilham”ı tartışmayı filan boşverelim, önce okullarda okutalım.
Şu, eğere oturduğunda beyaz atının kuyruğu yere değen padişah masallarını değil ama...
* * *
Sanatsal yaratı ya da tarihten ilham alan kurgu bir dizi, bir anda tarihi, edebi, ahlakı değiştirecek bir yaratık da değildir üstelik. Çocuklara ders olacak ilkokul ünitesi de...
Böylesi diziler, tarihi iğdiş edip, ahlak bozuyorsa... Ve misal mevzu Muhteşem Yüzyıl’daki “çok eşlilik-çok karılılık” ise, ele-aleme (kendimize) mahcubiyetimiz 500-600 sene geride mi kaldı da, şimdi üstünü örteceğiz.
Tarih kitabını boşverin, dünden bugüne vekil albümünden başlayın ayıklamaya...
Peki, şimdi çıkarın tarih atlaslarını... Ülkenin pederşahi yönetildiği, darbeyle, entrikayla, zalimce kavrulduğu zamanlar bize kaç yıl uzaktır, uzaktadır?
Yarım asır önce başbakanını, bakanlarını, daha 30 yıl önce 50 gencini asan, Bahçelievler katliamında 7 genci (şehzade değillerdi ama) tel askılarla boğduran, halen yatağından “Yine olsa, yine yaparım” diye kavuklanan Evren’i, böylesi evreniyle bu ülkenin yakın tarihini temize çektik de, sıra 500-600 yıl öncesine efelenmeye mi kaldı?
Tarihi dizi üzerinden sahiplenmek de, dizideki gibi “kurgu”dur.
Tarihi sorgulamayıp da, dizinin yönetmenini, Kanuni Halit Ergenç’i yargı marifetiyle sorguya alma hevesi de gün gelir reality dizi ya da bu kez gerçekten “belgesel” olur.
Yazık olur, ayıp olur.
Paylaş