Genç bir kızın Muhabbet Kuşu hastalanıyor. Hemen her gün kafesini temizliyor. Onu yaşatabilmek için... Sürekli konuşuyor onunla. “Cici kuş, cici kuş...” Muhabbet kuşu hasta da olsa, muhabbete uzak durmuyor. Yanıt veriyor hemen hemen sahibinin aynı ses tonuyla: “Cici kuş, cici kuş...” * * * Kafesi temizlerken, zarar görmesin diye kuşu eline alıyor. Avucunda minicik bir tüy yığını. Ve cüssesine oranla dev bir tıpırtıyla kuşun kalbinin atışı... Elindeyken kalbi duruyor küçük kuşun. Birdenbire... * * * Genç kız günlerce kurtulamıyor o anda yaşadığı duygudan. Avucunda duran, sönen o kuşun minicik hayalinden. Uzun yıllar bir daha hiç bir hayvana dokunamıyor. Ne de tüylü eşyalara, giysilere... O kuşun cinsi muhabbetti. Adını bilmiyorum ama, mutlaka kendisi tekrarlıyordur sahibiyle birlikte. Küçücük bir yaşam kıpırtısıydı. Küçücük bir nabız tıpırtısı... Bir ses, nefesti. * * * Her yıl, kış gelmeden hayvanseverlerin de kıpırtısı başlar. Karın, ayazın örtüsünde yaşama mücadelesi veren sokak hayvanlarına, bir tas su, bir kap yiyecek için... Çabalarlar, insanların diğer canlılara yönelik muhabbeti ölmesin diye. * * * Geceyarısı sokağın kuytusuna bir tas su, bir kap yemek bırakan hayvan dostlarıyla karşılaşırım bazen. “Pisi pisi” diye mırıldanarak kedileri, “Gel yavrum, gel kuçu kuçu” diyerek usulca köpekleri çağıran fısıltılarını duyarım. Aklıma hemen, avucuna aldığı minicik canlıyla konuşan, onu usulca okşayan genç kız gelir: Muhabbet ölmesin diye...