“BİR kızıl goncaya benzer dudağın Açılan tek gülüsün sen bu bağın Kimbilir hangi gönüldür durağın...”
Yıllardır ne zaman dinlesem, hem düşüncelerimi gezdirir bu şarkı, hem ezgisi hemen dudağımda gezinir. İçimden mırıldanırım... Geçenlerde tesadüfen öğrendim, güftesi Melek Hiç’e aitmiş şarkının. Internetten baktım, pek bilgi yok hakkında. Ama Hiç’in kapağı solmuş bir şiir kitabına rastladım. Belli epey eski bir kitap. Adı “İçin İçin”... Ve kapağında hala dumanı tüten bir yanardağ var! İçin için... Adı Melek, soyadı Hiç... Şarkının “hikayesi”ni düşündüm, biraz da hüzünle. Sonra Nursel Tozkoparan’ın şarkının bestecisi Amir Ateş ile yaptığı röportajda buldum “hikaye”nin izini. Melek Hanım, o dizeleri Hazreti Muhammed’e ithafen yazmış. Ardından Melek Hanım’ın belki de hiç yazılmayan, kayda geçmeyen, hiç bilinmeyen hikayesini düşündüm, dizeleri eşliğinde. Aklımda Hasan Hüseyin’in dizeleri: “İncecikti, gül dalıydı Dokunsam kırılacaktı, dokunmadım kurudu Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç...” * * * Bir şarkıdan yola çıkıp “hayatlar”ı gezmeme, “TRT Türk”ün “Müzik Serisi” CD’leri neden oldu. Albümde gördüğüm, yıllardır dinlediğim o güzelim şarkının güftesinin altındaki “Melek Hiç” imzası çıkardı beni bu yolculuğa... TRT Türk Genel Yayın Yönetmeni Ümit Sezgin’in koordinatörlüğünde gerçekleştiren seri, 300’e yakın eseri (hayat kesitini, geçmişten gelen “an”ları) bugüne taşıyor. Karadeniz, Çerkez türküleri de var. Anadolu’nun türlü renkleri de... Arada sözü-müziği Cem Karaca’ya ait “Düştüm Mahpus Damlarına” gibi sürprizlere yakalanıyorum. Sözü Mahsuni’den, yorumu Neşet Ertaş’tan “İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım”lara... Musa Eroğlu’na, Muzaffer Sarısözen’e. * * * Sonra, Melek Hanım’ın solgun şiir kitabının kapağına yeniden bakıyorum. İçerlerdeki yanardağ, faal...