Medya nakavt

Takvim Gazetesi çok tepki toplayan (ki, az bile) bir başlığa yer verdi geçenlerde.

Haberin Devamı

Habere göre, Yalova’da Osmanlı Park’ta yürüyen genç bir kadınla erkek tartışıyor. (Muhtemelen tartışmıyorlar, erkek bağırıyor, çağırıyor kadına...)
Ardından kadını tekme-tokat dövüyor.
Belli, öldüresiye dövüyor; kan içinde kalan kadın sırtüstü yatıyor yerde. Baygın...
Takvim’in habere uygun gördüğü başlık ise, “Nakavt”.
Parkın adından hareketle, “Osmanlı tokadı” da diyebilirlerdi ama akıllarına gelmemiş anlaşılan...

* * *

Ne denir, nasıl denir bilemiyorum.
Sokakta güpegündüz bir kadın kanlar içinde kalıncaya, bayılıncaya dek dövülüyor.
Uygun görülen, “Aman da ne esprili” gibisinden başlığa taşınan kelime, “Nakavt”...
Böyle bir başlığı kim atar, o başlık yazıişleri denetiminden nasıl geçer diye düşünmeyin.
Sadece dil-klavye sürçmesi olarak, arızi-istisnai bir örnek olarak da görmeyin.
Çünkü cürmü, dozu farklı da olsa, kadını ötekileştiren, küçümseyen, hatta “masum”, sıradan, doğal sayılan vurgularla kadını etiketleyen bir çok niteleme hala yaygın medyada...
Cinsiyetçi esprilerin, erkek geyiklerinin, “sarışın” fıkraların yansımasını başlık olarak bile görebiliyoruz hala gazetelerde.
Çünkü medyanın kadın algısı sorunlu.
Ve çünkü “-epey- bir kısım” medya, erkeğin oturduğu yerden bakıyor meseleye.
Yani tepeden; hatta tepeden tırnağa...

* * *

Haberin Devamı

Sık rastlanan başlıklarla düşünelim.
“Kadın doktorun (mühendisin, akademisyenin vb.) büyük başarısı” türünden başlıkları, haberleri bilhassa severiz mesela.
Haberin başlığı öyledir ki, içten içe “Ulan hem kadın, hem de doktor, vay anasına” algısını seslendirir.
Elinin hamuru, eksik eteği ile doktor olmuştur, bir de başarılıdır üstelik.
Bak sen şu işe!

* * *

Kadın görünüşte olumlanırken, cinsiyetine dayalı bir tanımlamayla, ikincil konumuyla ayırt edilmektedir aslında...
Hatta başlığı, “bayan doktor” diye atar hala bir çok gazete. Hem de, “kadına saygı” adına!
“Kadın” sözcüğü, eksiz-takısız, en saf haliyle bile “hakaretamiz” bir potansiyel taşır “kültür”ümüzde...
Şöyle vurgulu vurgulu, “Kadın kadın” diye ikileyip sussanız bile, kamusal-kurumsal iletişim literatürümüzde bu “Kendine gel”, “Kadın halinle iş çıkarma başımıza” cümlelerini, kalıplarını çınlatır toplumsal algımızda.
Çünkü zihnimiz de, dilimiz de bıyıklıdır bizim; kıl(lı) da denilebilir bu örnekte...
Yarın tüm beyefendiliğimle, gazetelerin “hanım hanımcık” köşeleri, sayfalarıyla devam etmeye çalışacağım meseleye.

Yazarın Tüm Yazıları