Paylaş
Ve Başkan Melih Gökçek, madem Çin’den bildiriyor...
Ben de Maçin’den, buralardan gireyim mevzuya.
* * *
Elçiliğin davetiyle Çin’de iki hafta kaldım, 14 yıl önce...
Benzetmek gibi olmasın, Gökçek’in Ankara’nın başkanı olduğu yıllardan az sonra. Çin henüz “ÇİN” değildi yani.
Pekin, Sanghai, Shenzhen’i iyice dolaştım.
Sanghai’yda Başkan’ın ilgisini çeken alt-üst geçitlerin bolluğu, “Çin manzaraları”mın arasına girmemiş ama...
Bisikletleri hatırlıyorum. Caddelerde kırmızı fularını dalgalandırarak giden, yüzlerce bisikleti...
Ve o kadar milyar insan, o kadar milyon araba, ne eziyordu bisikletlileri.
Ne de dışlıyordu...
* * *
Sonra meydanları hatırlıyorum. Hani Ankara’da yok edilen o “şey”i.
Tiananmen Meydanı’nda, 1949’da 300 bin kişi toplanıp “Halk Cumhuriyeti”nin kuruluşunu kutlamış.
Kırk yıl sonra aynı meydanda bu kez reform talebiyle toplanmışlar. Yine 300 bin kentli.
Ben gittiğimde, binlerce insan vardı meydanda.
Çoluk çocuk, uçurtmalarıyla...
* * *
Sonra, ulusal ve kent komisyonlarını hatırlıyorum Çin’in.
Bizdeki kent komisyonu gibi, “ölü doğdurulmuş” bir vitrin enstrümanı değil ama sözünü ettiğim.
Ulusal kongre 3 bin temsilciden oluşuyordu o zamanlar. Kent komisyonları 300 üyeden... İşçi, köylü, aydın, kamu görevlileri, dernekler, politikacılar eşit oranda. (Slogan gibi oldu değil mi)
Dörtte biri de kadın üyelerden oluşuyordu komisyonların.
* * *
Bir Çin atasözünün zamanı şimdi, “Görünce inanırsın”.
“Peki görmezsen ne yaparsın” diye sormuştum o günlerde, rehberimiz Wang’a:
“Görünceye kadar beklerim” karşılığını vermişti sakin sakin.
Bizde Eyüp Sultan sabrı vardır, biz de bekleriz de...
Onlar bekleyip görüyor, fark bu sanırım.
Paylaş