TÜRKİYE’de seçim de olur da, Niccolo Machiavelli’nin kulakları çınlamaz mı...
Hani, siyaset biliminin kurucularından olsa da, ismi ile “Amaca giden yolda herşey mübahtır” cümlesi yadigar kalan Makyavelizm’in babası... Böylesi “mübah”lık sohbetlerde kınanır da, konu seçim filan olunca bir “imkan/dayanak” olarak servise sunulur. Servise sunulan kasetler, dinleme kayıtları gibi... Murat Belge’nin bir yazısında vurguladığı gibi, “Anket yapın, herkes Machiavelli’nin ahlaksız biri olduğunu söyleyecektir” de, iş başa düşünce vicdanı öteler Machiavelli... “Kirli propaganda” da amaca giden yolda mübah olur, gerçeği hatta seçimin net aritmetiğini eğip-bükmek de... * * * Zaten “mübah” kelimesinin yarattığı çağrışımda, anlamından öte yorumlanmasında var bir arıza... Hani, “Günah da değil sevap da değil, sakıncalı değil” gibilerinden, hemen girer devreye. Sadece seçimde mi? Günlük yaşamda da bilerek-bilmeyerek Machiavelli’yi kolumuzda gezdiririz. “Bak” deriz, “Sizin zamanınızda, 500-600 yıl önce yoktu ama burası kaldırım. Burayı yayalar, yaşlılar, çocuklar, engelliler ezilmesin, düşmesin diye yaptılar”. Ardından da vururuz şaplağı sırtına: “Ama sayende biz kaldırıma, gönül rahatlığıyla araba park ediyoruz. Eğer eve giden yolda otopark yoksa, kaldırıma park etmek de dahil herşey mübah...” * * * Bu “mübah”lıktır zaten, Çankaya ve Yenimahalle belediyelerinin “Kaldırımlar yayalarındır” seferberliğini manşetlerimize taşımamızın nedeni. Önce kaldırıma çıkar o cümle... Orası “mübah” olur. Sonra eve girer. Kızar eşine, çocuğuna, haykırır: “Sana herşey mübah...” * * * Kadın cinayetleri bu denli artmışsa, vardır elbet bir “mübah”ı zihinlerde. Cinayetten-şiddetten mahkemeye çıkanlar, “Beni tahrik etti, gözüm döndü, gururumu incitti” deyip de, “Mübahtı öldürdüm, mübahtı dövdüm” demiyorsa... O zihniyeti savunmadıklarından değil, belki henüz o kelimeyi bilmediklerindendir.