Kuğu, aşk veya insan

KUĞULU Park’ın öyküsü pek bilinmez.

Parkı Polonya Büyükelçiliği kazandırdı Ankara’ya.

Elçilik yol ve park için gerekli alanı, topraklarından verdi.

Bu zarif jest gibi, Kuğulu Park da ismiyle-cismiyle bir inceliğin simgesidir hep.

Tatlı bir şaşkınlıktır da...

Tunalı ya da Atatürk Bulvarı’nın karmaşasından çıkınca aniden belirir.

Bir vaha, bir seraptır sanki.

Michael Di Jiacomo’nun ’Hayvanlar, Melekler ve İnsanlar’ filmindeki, o ünlü çöldeki kuğu sahnesi gibi.

Şaşırtıcı ve biraz da hüzünlüdür, kuğunun çöldeki yalnızlığı.

* * *

Kuğulu Parkı düşünürken, bir dizi an(ı) geçiyor aklımdan.

Hayata dair özel ayrıntılar.

Örneğin en makbul pudra ponponunun kuğu tüyünden yapılması.

Ya da Fransa’nın en büyük konyak üreticisi, Hennessy’nin sırrının "kuğu boynu"nda gizli olması.

Konyağı damıtan bakır imbiklerin kuğu boynu denilen borularının uzun olmasının, daha rafine bir tat yaratması.

Atatürk’ün Savarona yatının kuğuya benzetilmesi, süzülen beyazlığıyla.

Sonra, cumhuriyet valsleri geliyor aklıma.

Ve tüy uçuculuğunda, o naif aşklar...

* * *

Kuğuların sevişmesine tanık olmuştum bir gün parkta.

Sanatının olgunluğunda bir baletle, kırılgan bir balerinin raksı.

Bembeyaz, sade bir aşkın dansı...

Kuğu Gölü balesindeki o dramatik arayış gibi.

Prens Siegfried, göle avlanmaya gider.

Karşısına bir kuğu çıkar ve silkinerek çok güzel bir genç kıza dönüşür.

Kuğu aslında Prenses Odette’dir.

Bir büyüyle kuğuya dönüşmüştür.

Büyünün bozulması için bir aşka ihtiyacı vardır.

Herşeyi göze alacak bir erkeğin, büyük aşkına...

Kuğulu Park’ın da üzerindeki büyünün, çevresindeki kuşatmanın bozulması için, böyle bir aşka ihtiyacı var.

Herşeyden güçlü bir sevgiye...

Bu, belki bir sevgi sınavı.

Bir Çift Yürek kitabında yaşlı kızılderili Kara Kuğu’nun dediği gibi:

"Bir sınavın üstesinden gelmenin tek yolu, onunla yüzyüze gelmektir."

Yazarın Tüm Yazıları