Hemen her an, karşılaşıyoruz çocuğu sünnete götüren ya da sünnetten getiren otomobillere... Hatta konvoylara. Sünnet düğünü özgün ve tarihi bir gelenek elbette. Öyle ki, “Surname”ler, yani “düğün kitapları” bile tarihteki sünnet düğünlerini yazar. Hükümdar şehzadenin sünneti ile ilgili buyruk verir şairlere: “Tez şiiri yazıla!” Bu da yetmez. Resmi, minyatürü yapılır sünnetin. Prof. Dr. Günay Kut, 3. Ahmed’in oğullarının sünnet şöleninde tam 150 hekim olduğunu aktarır. Şunca(cık) işe onca hekim...
Biz de abartıyor muyuz bazen? Minyatür yerine teknoloji... Bakarsınız, sünnet TV’den naklen yayınlanır. Ünlü Kemal Özkan özel uçakta yapar sünneti... Herhalde yerçekiminden ne kadar uzaklaşırsanız, o kadar hafifliyor iş. Olmadı, ayağa kaldırılır tüm mahalle. Şikayet yağar okurlardan. Geceyarılarına kadar süren davul-zurna, elektronik bağlama sesinden... Desibeli illa ki yüksektir sünnetin. Belki de çocuğun çığlığı, anca öyle bastırılır.
Sadece ses mi? “Sünnet makam arabası”nın plakası şu yazılarla kapatılır: “Kızlara müjde. Bekleyin geliyorum.” Arabadan yayılır müzik: “Yakalarsam muck muck...” O “hazırdır” ya artık, “operasyonel” olarak kızlara... Kızlar da yavaştan hazırlanmalıdır.
Eskiden böyle değildi. Şimdilerde bir çok örnekte, “cinsiyetçi bir şölen” oldu sünnet. Ve böylesi törenlerle “tek yönlü cinsellik”in, bir sonraki kuşak için de “erkek egemenliği”nin yeni tohumları atılmaya başlandı. Örneğin kral gibi giydiriliyor çocuk. Başına taç takılıyor. Eline “asa-sopa” veriliyor. Ardından “Kızlar geliyorum”... Yani “Diz çökün”. Ne diyor ünlü sünnetçi Kemal Özkan: “Benim kestiğim çocuk zampara olur.” Yarın bu küçük mevzuya devam edeceğim.