Kentsel alışkanlık

KENTSEL yaşam alışkanlıklar yaratır, elbette yaratır da...

İnsanların alışkanlıklarının yarattığı, hatta deforme ettiği kentler olmaz mı?
Alışkanlığı, beş aşağı beş yukarı, “düşüncelerimizi, duygularımızı, davranışlarımızı yönlendiren ve zamanla otomatik bir tepki, hatta refleks haline dönüşen davranışlar” olarak tanımlıyor uzmanlar.
Tanımların tümünde, bir “yapma”, bir “edim” yönü var.
Oysa bakıyorum da, yeni alışkanlıklar “yapmama” üzerine kuruluyor çoğu kez.
Mesela Ankara’daki “kent yaşamında”...

Kitap okumama alışkanlığını geçelim, o ulusal sorun.
Tiyatroya, konsere gitmeme, hakeza.
Trafiğe gelelim, mesela.
Örneğin, kırmızı ışıkta durmama, duranı da beklemeyip “yürü” kornası çalma alışkanlığı.
Yayaya ya da başka otomobile yol vermeme
Sinyal vermeme...
Sıra beklememe....
Merdivenlerin sağından inmeme, sağından çıkmama.
Cep telefonunda alçak sesle konuşmama...
Alışveriş merkezinde kasada, kredi kartını, market üye kartını önceden çıkarmama ve kuyruğun “of-pof”u eşliğinde çantada arama...
Alışkanlık mı, alışkanlık.

Biliyorum. Sürekli yapıları, yolları, sokak isimleri, adresleri, dokusu değişen bir kentte alışkanlıklar edinmek kolay değil.
Ya da bu kaos, ancak suya sabuna dokunmadan yaşamayı alışkanlık haline getiriyor.
Yapmamaya, gelişmemeye dayalı, yorgun alışkanlıkları besliyor.
Ve toplu yaşam adabına, kent demokrasisine saygı göstermeme alışkanlığını...
Üstünü de başka bir tül örtüyor, zaten:
Olan-bitenin farkına varmama...
Yazarın Tüm Yazıları