Paylaş
Erkin Koray’ın kedisine büyük bir isabetle “Mesafe” ismini bir madalya gibi takması misali, benim de kedilerle -karşılıklı- bir mesafe vardı aramda.
Onca “evcil” çağrıya karşı takdir edilesi yabanlıkları, boyun eğmeden yaşama becerileri, “hızlı idrakları” ile cesur ve alımlıydılar, özgür stilleriyle güzeldiler.
Otoriteye karşı dikti duruşları...
Sokaklar onlara, onlar sokağa yakışıyordu.
Muziptiler üstelik, muzırlık da yakışıyordu onlara...
Seziyordum bunu; ama onları, 30 yaşımda Duman isimli bir kediyi veterinere götürdüğümde tanıdım.
Ameliyat olurken kapıda beklediğimde, sonradan o yaralı/sarılı ama yine de mağrur haliyle eve döndüğümüzde anladım, öyle sevdim.
Ve iyi anlaştık...
* * *
Bir çok yazar gibi “Kediseven Sokağı” sakinlerinden Bilge Karasu, kedi sevmenin ne menem bir şey olduğunu şöyle özetliyor:
“Kedi sevmek, kedinin, kendisini seven (kendisinin de sevdiği) kişi karşısındakini umursamaz bağımsızlığını baştan kabul etmek demektir.”
Ki, yine o “umursamaz bağımsızlığı” nedeniyle bir çok insan kediden haz etmez.
Ve sanırım, bu nedenle “nankör kedi”yi sevmeyen insanlar, gençleri anlamakta da sıkıntı yaşarlar.
* * *
Enis Batur kitabına adını da veren “Kediler Krallara Bakabilir” denemesinde,
şöyle anlatır bu hali:
“Kediler mağrurdurlar gerçekten de. (Harikalar Diyarı’ndaki) Alis’in dediği gibi onlar ‘krallara bile bakabilirler’ ve bir şairimizin tamamladığı gibi ‘hatta onları tırmalayabilirler’ de.
Kralların yaşadığı ülkelerde, insanların kedilerden öğrenebilecekleri bir şey vardır.”
* * *
Ekranlara bakıyorum, sonra kedilere ve onların gözlerini kırpmadan bana, dünyaya bakışlarına...
Bülent Ortaçgil’in “Kediler”ini mırıldanıyorum sonra:
“Siz kardeşler
Hangi kedileri seversiniz?
Hangi kediler gibi
Yaşamak istersiniz?
Sevimli, uslu?
Sesli, hırslı?
Hangi kedilerdensiniz?”
Paylaş