KUĞULU Park’a dair sık sık yakınmalar, daha doğrusu iç çekişler gelir okurlarımızdan.
Varolan halini değil, yitip giden halini hatırlatan iletilerdir. Bir okurumuz yine Kuğulu Park’ın içine düştüğü durumdan yakınıyordu: “Öyle kuşatıldı ki, tarif edin desek, kimse tarif bile edemez...” Gerçekten bazen yok olduğu, ardından da unutulduğu için artık tarif edilemeyen şeyler var hayatta. Bazen de, tarifi çok zor, “tarifsiz” şeyler. Tek bir anlama gelmeyen, ancak bir çok sözcükle anlatılabilecek bir “durum”u, tek kelimeyle anlatmayı başaran tanımlar da var.
On üç yıl önce hayata veda eden Yavuz Gökmen’in bir yazısını hiç unutmam. Theodorakis‘in “Kaymos” şarkısını çok sevdiğini yazmıştı. Kaymos’un “acı” anlamına geldiğini öğrenmişti önce. Sonra Yunanistan’da anlatmışlardı, o kelimenin derin anlamını: “Bazı kelimeler tercüme hatta tarif edilemez. Kaymos da öyledir. Onun içinde acı, endişe, umutsuzluk, kayıp ve daha bir çok şey vardır.”
Şöyle yazmıştı Gökmen “Kaymos” adlı yazısında: “Bana ‘Şimdi hangi duygular içindesin?’ diye soracak olsalar, tek kelime ile cevap vereceğim. ‘Kaymos’ diyeceğim. Evet, bir zamanlar utanıyordum, artık eni konu acı çekiyorum. Bu öyle tarif edilir bir acıya benzemiyor. Kaymos anlamında acı çekiyorum. İçimde umutsuzluk, kayıp, endişe ve ille de, fena halde canımı yakan bir özlem var. Galiba artık anlıyorum ki, ‘Batıyla bütünleşeceğiz’ diyenler bunu asla istemiyorlar. İstedikleri bir baskı rejimidir. Bu yüzden bildiklerini okuyorlar. Ben tarifsiz acılar çekiyorum; biz tarifsiz acılar çekiyoruz. Onlar ne utanıyor, ne de acı çekiyorlar.”
Gökmen hemen tüm yazılarında, dayatmalara ve buyruklara karşı çıktı. “Düşünmesi, yazması yasaklanan bir toplumun, çağdaş uygarlığı asla anlayamayacağını” savundu. Düşünüyorum yaşasaydı bugünleri, yazsaydı... Belki 13 yıl önce yazdığı o yazının başlığını aynen taşırdı köşesine. Sanki “kaos”a akraba, kuzen gibi duran o kelimeyi: ‘Kaymos’u...