Bu yıl dördüncü düzenlenen etkinlik, CerModern’de “İstanbul Onuruna İstanbul Şiirleri, İstanbul Şarkıları” ile başladı. Edebiyatçı, şair Mustafa Şerif Onaran ve tiyatro sanatçısı Rüştü Asyalı’nın nefesi-sesi, Suat Kılıç’ın konseriyle... Şiir mevsimi, haziran ayına kadar sürecek. * * * Açılış şiirle “İstanbul’a selam” olunca, “Ankara şiiri”ne dair en duygulu, en “hemşehri” yazıların öndegeleni ve o yazıda tek cümleyle özetlenen “şehir ve şiir halleri” geliyor aklıma. “Ankara: Benim şiirim, İstanbul: Herkesin şiiri, İzmir: Bazılarının şiiri...” diyor Şair Haydar Ergülen. Ve “Şiir ile Ankara” yazısında usulca okşuyor, boz, kır saçlarını kentin: “Ankara kendine mahsustur, eskiye mahsustur, eski çocuklara mahsustur. Ankara’da vefa diye bir semt yoktur, Ankara baştan aşağı bir vefa semtidir, onda vefa vardır, bizde vefa yoktur. Hem vefa böyle bir şey değil midir, aşk gibi, birimizin aşkı ikimize de yeter de, gün gelir insan yorulur. Ankara’nın yorulduğunu sanmıyorum. Vefa aşktan da beterdir, aşkın bile bir sonu varken, vefa’nın hiç sonu yoktur, vefasızlar oldukça vefanın sonu olmayacak! * * * İstanbul, Ankaralılar için bir buluşma yeri değildir. Ankara, İstanbul’a gönderdiği herkesi ayrı semtlere, ayrı kaderlere yerleştirmekle vazifelidir sanki. Aynı trene bindirse de, yolculuk beraber geçse de, tren Haydarpaşa’ya geldiğinde sanki herkes başka Ankara’dan geliyormuş gibi kendi İstanbul’una doğru tek başına yürür. Onları Ankara’da buluşturan, birleştiren, bir arada tutan şey neyse, tıpkı sudan çıkmış bir balık gibi, o şey İstanbul’a kadar dayanır ve İstanbul’da alçı dağılır, Ankara paydos, burası İstanbul olur. Ankara’nın yalnızca şiirleri değil, mektupları da meşhurdur. Elbette zarfsız oldukları ve puldan başka bir şey taşımadıkları için. Şimdi işim zor: Hem o şehri bul, hem o şairleri bul, hem o şiiri bul, mektubu bul, pulu bul, pul bul pul bul pul bu, ve anla Ankara ben sana göreyim, gitme başımdan...” * * * Ergülen yazısında, şair, yazar Ali Cengizkan’ın “Ankarası”nı da aktarıyor: “Ankara bir düşler kentidir, kentin kendisi insanları düşler dünyasına taşıdığından değil: İnsan Ankara’da düş kurmadan yaşayamaz da ondan...” Farkındayım, bir kent yazısından çok, vefalı, hülyalı, hala düş kurabilen eski çocuklara mektup oldu bu. Belki Aragon’dan mülhem bir “kayıp mektup”, “Adresi mi yanlış, nedir”...