Paylaş
Anadol kamyonetlerin arkasında gözü bağlı ya da başı torbalanmış danalar gider.
Eksi dört derecede...
Hızla giden kamyonetin arkasında, dengelerini korumaya çalışırlar.
Birinin gözbağı düşmüştür mutlaka, yanında geçen arabalara kara gözlerindeki koyu endişeyle, korkuyla bakar.
Anlamak mümkün o ifadeyi ama anlatmak imkansız.
Gittiği kesim yeri ise belli değil.
Çünkü yine şehirlerde hemen her yer, her arka bahçe “salhane”...
* * *
Geçen yıl Başkent’te bazı yerlerde, mesela Sincan’da kesim yerine, dozere tek ayağından asılarak getirildi danalar.
Evet, tek ayağından, başaşağı...
Kurban kesimi değil sanki bir ceza, işkence.
Ve çocukların gözü önünde kestiler kurbanları.
Hangisini sonradan kan tutacak bilinmez.
* * *
Ya diğer kent manzaraları?
Kaçan boğaların, “kurbanlıklar”ın peşinde, caddelerde izlediğimiz sürek avı.
Eline geçirdiği sopa, zincir, kürek, kalas ile bir canlıya -naklen yayınla- açıkça eziyet eden, insan müsveddeleri.
Hatta boğayı düşürmek için, kamyonetiyle çarpanlar.
Böğrüne bıçak dürtenler...
Hayatında bir süt danasının korkunca, panik içinde daha da büyüyen, gökyüzüne kaykılan, o bebek gözlerine hiç bakmamışlar belli.
* * *
Ya bayramlık sokaklar, bahçeler?
Belediyenin kesim yerleri göstermesine karşın, geçen yıl ortalık yine kan gölüydü.
Çaylar, gölcük oluşturan su birikintileri yine kurbanlıkların iç organ çöplüğü...
Apartman önlerinde kanlı çimler.
Elinde koç kellesiyle sokakları dolaşan, “bayramlık kasap”lar.
Hani “çok bilmişliği” ile kendini kesip, hastanelik olan cühela sürüsü..
* * *
Kurban Bayramı geliyor.
İnsanların tercihine, geleneğe, vecibeye saygım var elbet.
Ama düşünüyorum, sahi bir bayram kanla kutlanır mı?
Paylaş