Paylaş
Geçenlerde Ugly'yi gezdirirken, Cengiz Kurdoğlu, Ümit Besen ile "meyhane hafif müziği"nden "taverna ünlemesi"ne "org"anlanan bu şarkı geldi aklıma.
Ardından da tavernada tabak kırma ritüelleri filan...
* * *
Bir süredir, bir çok sokakta, kuytuda, park köşesinde, kırılmış şişe parçaları çarpıyor gözüme.
İçki, bira ya da alkolsüz meşrubat şişeleri.
Belli ki son yudumun lezzetini, elindeki şişeyi kırarak şapırdatıyor/haşmetlendiriyor birileri.
"İçtim ülennn, kadehi şişeyi kırarım bugün" diye "Yaban"lanıyor belki.
Belki de, yenik düşen ordunun geride bıraktığı boş tüfekleri tahribi gibi bir duygu, gen, gelenektir.
Aslında, mazide kalmış bir fotoğraftı bu.
"Heyt"li, "nara"lı dönemlerde, içenin bıraktığı imzaydı sokaklara...
O yüzden daha çok yadırgıyorum.
* * *
Üç yıl önce gazetelerde çıkmıştı.
Fethiye'de bira içen emekli bir memur, önünden geçen bisikletlilere kızınca sallamıştı elindeki şişeyi arkalarından...
Ardından da "Ağabey yol ortasında şişe kırmak sana yakışıyor mu" diye uyaran, tekne boyacısı Cemalettin Turan'ı bıçaklayıp öldürmüştü.
* * *
"Şişe kırma vakası"nın psikolojik, sosyolojik yönü bir yana, sokak hayvanları ve sahipli kediler, köpekler için tehdit.
Özellikle çöplerin biriktirildiği köşelerde "patlatılan" şişeler, ampuller.
Oraları sokak hayvanların periyodik uğrak yerleri, geceleri.
Elbette yaralanıyorlardır, irili-ufaklı cam parçalarından.
Okulu kırmayı, kafayı kırmayı anlıyorum da...
Kadehe şişeye gerek yok.
Paylaş