GEÇEN yıl 11 Haziran’da manşetimiz, “Bir damlada Ankara felç”.
Başkan Gökçek’in selefi Murat Karayalçın uyarmış bir yıl önce: “Büyükşehir, başlattığımız ‘Büyük Ankara Kanal Projesi’ni doğru düzgün işletmiyor. Bu nedenle her yağışta kenti su basıyor. Bazı yerlerde dalgıçlar asfalta dalış yapıyor...” Bir yıl sonra, dün yine dalgıcı-balıkadamı denizsiz Ankara’da ful mesaide.. ¡¡¡ Ankara Hürriyet’de aynı yıl, 29 Haziran 2010’da bir manşet daha: “Ağla Başkent”... Haberde, “öğle saatlerinde başlayan yağışın Ankara’yı cehenneme çevirdiği, alt geçitlerin kapatıldığını, Kızılay’da metroyu bile su bastığını” anlatılıyor. Dün yine aynı manzara... ¡¡¡ Ondan önce yıkılıp yeni baştan yapılan Kuğulu Kavşağı’nın iflasına, 4 dakika süren sağanak yetti. Biz de “Kuğulu Kavşağı yağmura teslim” manşetini attık. Patlayan rögarlarla Cebeci’ye lağım aktı, Cevizlidere’yi sel götürdü. Çankaya, Dikmen, Siteler, Akdere, Türközü ve Sincan’ı su bastı... Ondan bir yıl önce de su baskınını Akay Kavşağı’nda yaşadık. İnsanlar neredeyse boğuluyordu Başkent’in ortasında, polis bile kurtulmak için aracının üstüne çıktı. ¡¡¡ Yıllardır ne zaman yağmur ya da kar zapt etse şehri... Faturayı önce doğaya çıkarıyor yetkililer. Son bilmem kaç yılın, en beter yağmurunda, yağışında oluyor tüm kabahat. Peki, teknoloji kullanarak doğanın baskınını/yıkımını engellemek, çağdaş, planlı, kalıcı önlemler almak değil midir yerel yönetimlerin asli görevi? 21. yüzyılda seli, kader-kısmet ile açıklamak mıdır medeniyet? ¡¡¡ Başkan Gökçek dün bir de talimat vermiş: “Tüm radyolar anons yapsın, vatandaş sokağa çıkmasın...” Ama vatandaş zaten sokakta.... Ana-babalar işte, çocuklar yuvada-kreşte... Daha önceki baskınlarda “Sel baskınına karşı üst kata çıkın” diyen yetkilinin kulakları çınlasın. Mağarada mı yaşıyoruz, ağaca mı çıkalım sel basınca... ¡¡¡ Sel basar, fazla yağmur nedeniyle doğa sorumlu. Geçmiş yıllarda susuz kalır koca bir başkent, sorumlu bu kez de az yağmurdan yine doğa... Eh yapan da eden de doğa ise, ne gerek var başkana, müdüre, yetkiliye... Hiç olmazsa biliriz, medet ummayız kimseden de, tedbirimizi de önceden kendimiz alırız. Üst kata mı çıkarız, ağaca mı...