YILIN hemen her günü yazıyorsanız, köşeniz artık sayfadaki “oda”nızdır bir bakıma. Çokça, çalışma odası...
Bazen oturma-TV odası olabilir, naklen. Ya da teras, bahçe. Mesela “havalı”, “mevsimli” yazılarda... Bazen salon-salomanje, konudan konuya, daldan dala. Bazen dost evindeki “çek-yat”dır, köşemiz. Yastığı ayarsız da olsa, uykusu muhkem. Bazen kimliğiyle, göreviyle, makamıyla barışık ol(a)mayana, “çek-git” dersanesidir... Bazı örneklerde yatak odası da olabilir, ama o ayrı. Yataklık ettiklerimiz, “mobese-obese, kimse kimseyi sobelemese” der, “kamerasız” hayatı sever.
“Ev”i, odaları dolaşarak geldim, mevzuya. Çünkü derdim, hemen her gün yazdığımız o köşelerde aniden beliren o mahut cümleydi: “Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığı için yazılarına bir süre ara verecektir”... Yazarın yıllık izni belirsizdi, doğrusu. O belirsiz iznini ne kadarını kullanacağı da... Yazılarına ne kadar süre ara vereceği de muammaydı, aslında. Çünkü köşe yazarı çıktığı Mavi Tur’da tekneden, safaride cipden, çölde deveden, göl kıyısında cibinlikden de bildirebilirdi. Kurar bağdaşını, dizüstünden yazardı yazısını sereserpe: “Uzanmışım kumsalda, yazıyorum aheste...” Bazen de “Yazarımızın yazısı elimize ulaşmadığı için yayınlayamıyoruz” ibaresi çıkar köşelerde. Ama inanmayın; köşeyazarları yazılarını elden gönderecek değil a, şehzade fermanı gibi. Yoksa APS ile yolladı da alt kata, acele posta servisi... Kurye aracı takla atmasın mı, son anda? Cep’ten yazsan, 3G filan-5 sn falan, “Nasıl ulaşmaz” demeyin... Yazardır-yazmazdır, ulaşmadı mı ulaşmaz. İlham gelmez evham gelir, yazmaz o gün yazısını...
Sonra, “Rahatsızlığı nedeniyle yazısını yazamıştır” da var ama... Bir kere o bahaneyi kullandım, nevazilden değil gelen telefonlardan öleyazdım. Bu kadar girizgahdan sonra yıllık izin filan yapmıyorum aslında. Ama bir kaç gün “yazı izni” kullanıp, yazmayacağım. Meramır odur yani... Bu da bir izin türü.