Paylaş
Etik felsefesi Profesörü Raimond Gaita’nın “Filozofun Köpeği” kitabındaki bu satırların, çoğumuza şimdiye kadar bakmadığımız bir pencere açtığını düşünüyorum.
Hayvanlar, özellikle sık karşılaştığımız köpekler, kediler hepimizde farklı duygulara neden olur. Bu da, gayet doğal...
Ben kendi hesabıma; özellikle sokak köpeklerinin ürkek cilvelerine, bir temasla, bir kelimeyle değişebilen hüzünlü bakışlarına karşı koyamam.
Sevgi, sevilme ihtiyacını, bir an için de olsa “sahiplenilme” arayışını, şefkat yaratan stiliyle bu denli ortaya koyan bir canlıya, dayanamam.
* * *
Hepsiyle de, öyle ya da böyle anlaşırım.
Bir “iletişim kazası” yaşanırsa da, aldırmam; -varsa- dikenine katlanırım.
“Dövüştüğümüz” her dosttan, arkadaştan uzaklaşsaydım...
"Hayat"ım, transit geçen bir “ömür” olurdu sanırım.
* * *
Ancak... Benim böyle olmamın, böyle hissetmemin bu örnekte pek kıymeti harbiyesi, geçerliliği yok.
Çevremdeki bazı insanlarda da, bazı arkadaşlarımda da, yine özellikle sokak köpekleri, “Arkanı dön, uzaklaş” duygusu, hatta paniği yaratır.
En hafifinden, “Onu uzaktan sevmek, aşkların en güzeli” hallerine sık rastlarım.
Size uyar, uymaz...
Ama bu hem insanların farklı psikolojileri, tabiatları açısından doğal ve anlaşılırdır.
Hem de, sokak köpeklerinin saldırgan olabildiği örnekler düşünüldüğünde, haklıdır.
* * *
“Havyan sevgisi başıboş kaldı” haberimizdeki gibi, Kırkkonaklar’da en az 14 köpek birlikte -perişan- dolaşıyorsa...
Bazı insanların bundan tedirginlik duyması ve kendisi için önem taşıyan bu “sorun”un çözülmesini istemesi normaldir.
Ayrıca kaburgaları tek tek sayılan köpeklerin, çöplerdeki nafile arayışlarına çaresiz kalan hayvanseverler de, insani bir çözümün arayışındadır.
İşte tam bu noktada, ben Prof. Gaita’nın yazımın girişine aldığım uyarısını hatırlatmak istiyorum.
Köpeklere, kedilere “bizden biri” gibi muhabbetle yaklaşmayabiliriz.
Fakat... Onların da hakları, en başta da yaşam hakları olan “bir canlı” olduğunu unutan ya da boş veren bir tavır, bir dünya görüşü içindeysek, o başka bir şeydir.
En hafifinden, tür ayrımcılığıdır ki...
“Bizim gibi olan/bizim gibi olmayan”la başlayan ayrımcılıkların, ötekileştirmelerin, giderek nefretin çıkmaz sokaklarını, aslında çoğu kez böyle taşlar -ufak ufak- döşer.
Dün bir heves “Yahudi fıkrası" anlatırsın... Bugün bakarsın ki o fıkraya çok gülen birisi, “onlar”ın “yine yok edilmesi” için Hitler’in ruhunu çağırmış...
* * *
Peki... Çözüm nedir, haberimizde sözü edilen barınaklar gerçekten çözüm müdür, öyleyse kimin görevidir, nerede, nasıl olmalıdır...
Onlar da, dilimin döndüğünce yarına kaldı.
Paylaş