Paylaş
Hani Gençlik Parkı’nın uzun süre restorasyon nedeniyle kapatıldığı, yani Ankara’daki bir çok şey gibi yokluğuna alıştırıldığı dönemde...
Kapatılana kadar Müslüm Gürses, her yaz, yaklaşık 1 ay süreyle havuzun yanındaki “İçkili Aile Gazinosu”nda sahne alıyordu.
Yazmıştım daha önce. Eski bir arkadaşına “vefa” için, 5 kuruş ücret almadan her yaz...
* * *
Üç-dört kez gittik.
O sahnede sadece, daha önce hiç duymadığımız, en damardan şarkılarını söylemesine rağmen sıkılmadık.
Sıkılmak ne kelime... Havuzun yanına yazın kurulan o farklı göçer otağına, o renkli, sıcak gezegene, kuytularımızda kalan duygularımızla ısındık.
Çok farklı da olsa, “tarzın merkezine seyahat”ti, o gidiş-gelişlerimiz.
Muhabbetin merkezine..
Sonra Gençlik Parkı “yeni” haliyle açıldı.
Yeniliği de, malumun ilamıydı elbet:
“İçkili işletme yasak...”
Biz, Müslüm Baba’ya ilk orada veda ettik.
* * *
Oysa orada rakının ardından, bir soğuk birayla cilalanıyordu “çok farklı olanı” da sevebilmek. Ötesi, “dinleyebilmek”...
Müslüm Gürses’i sevmemek, sevmekten daha kolaydır ya...
Sevmesen, o mekan dışında hiç dinlemesen de, empati hissinin, vicdanın pası siliniyordu sanki o ritüelle. “Orda, bir köy, -bir başka yer/bir başka zaman- var uzakta” gibilerinden...
Elini uzatıyordu sana; elin hep cebindeyken.
Başka hayatlara, başkalarına, “öteki”lere kapalı kan dolaşımına, kılıcal bir kanal açıyordu sanki.
Biz kapalıydık ona... O ise “rock”tan “blues”a, Murathan Mungan’dan Teoman’a her öneriye açık oldu. Uzattı elini.
Başkasına benzemeyen, her şarkıyı “kendi gibi” söyleyen stili, onu yabancı rock, blues parçalarına da taşıdı.
Bob Dylan’dan, Leonard Cohen’den, Björk, Rainbow’dan söyledi. Teoman’ın, Sezen Aksu’nun, Fikret Kızılok’un şarkılarını da...
* * *
Ceza ile düet yaptı, geçen bir ömrün hızı ve sitemi yansıdı kelimelere:
“Sırlarım gecemde gizlidir, güneşten sakladım /Bazen umutlar da söner, ayışığından aldığım
(...) Hançeri var hayatın, hayata sırtımız dönük /Bir mazeretim yok benim, yolun sonu zaten ölüm
İstediğin kadar bağır, kimse duymaz son sözün /Adaletiyse bu dünyanın, itirazım var gülüm...”
Onun sesi-sözü geliyor, arada; “Yarım kalan sevgiye, şu emanet gülmeye, yaşamadan ölmeye itirazım var”...
Ve üç aydır süren hayat mücadelesi en zor demindeyken, bir sayfa daha soluyor, ses/söz aleminde.
“Kırk yılın başında hali hatırı /Sorulsa ne yazar, sorulmasa ne..”
Paylaş