DÜN İtalyan oyuncu Marcello Mastroianni’nin 16. ölüm yıldönümüydü.
Ana-babalarımız ve bizim kuşağın çocukluğu onu iyi tanır. Mastroianni öldükten sonra kızı Chiara ile yapılan bir röportajı anımsadım. Röportajda Mastroianni’nin Catherine Deneuve ile birlikteliğinden olan Fransız-İtalyan melezi, Akdeniz esmeri Chiara, “Bir aşkın meyvesi” olarak doğmaktan mutlu olduğunu söylüyordu. Ve ekliyordu: “Kafasına koyduğunu yapardı babam. Beni armağanlara boğardı, ardından ‘Sciocchezza (Önemsiz)’ derdi.” Mastroianni, Deneuve’dan kızı doğduğunda bile, karısı Flora’dan ayrılmamıştı. Ve aynı kelimeyle affedilmeyi dilemişti Flora’dan: “Sciocchezza... Catherine iyi bir kadın. İşte bak senin dizinin dibindeyim ya...” Ve cenaze töreninini hatırlıyorum Mastroianni’nin. Önde Deneuve, ardında birbiriyle barışık bir “kadın cemaat”in görüntülerini...
Ahmet Altan ise “Sevdiğini söylememek” yazısında, şöyle yudumluyordu özsuyunu Marcello’nun: “O bizim güçsüz, azarlanmaktan ve aşağılanmaktan ürkerek azarlanıp aşağılanan yanımızdı. Bizde bir sahtekarlığa dönüşen güçsüzlük, onda içtenliğe dönüşüyordu.” Ve açıklıyordu Altan, o vahim ikilemi: “Onun hayatında daima bir kadın üzülüyordu, ama üzülen Marcello’nun üzülmemesini istediği kadın oluyordu. Yakışıklı yüzü, yumuşak çizgileriyle hep bir kedi yavrusu gibi baktı kadınların yüzüne, hep sevildi, hep terkedildi. O bizim içimizdeki kedi yavrusuydu. Tek farkı kaplan numarası yapmamasıydı. Onun için arkasından şefkatle üzüldük, onun için onu asla taklit etmedik. En güçsüzümüz oydu, onun kadar güçsüz olmaya bizim gücümüz yetmedi.”
Biz ise kadınlar karşısında gücümüzü sahte kimliklerden, o kimliğe uygun üretilmiş mimiklerden/jestlerden, ezberlenmiş kelimelerden alırız çoğu kez. Aşkımız da sakardır, aşıklığımız da... Bir serüvendir sanki hepsi ve masumiyet değil, masuniyet, dokunulmazlık ararız o serüvenimizde. Güçsüzlüğümüzü örtmek için. Sonra gelir zaman, iner perde... Yorulur, yaşlanırız Necip Fazıl gibi: “Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun Birikmiş sulardan daha durgunsun Görünmez bıçakla içten vurgunsun Geçti bir cenaze peşinde ömrün Bilemem, vardığın neresi bugün Hergün yürüdüğün kadar yürüdün Arkasından kendi ölünün.” Sen o yolda öldün, biz hiç öğrenemedik Marcello.