Paylaş
Solgun, unutulmuş fotoğraflarımızdan biri.
Gün ağarırken mutlaka bir horoz sesi duyulurdu.
İster Bahçelievler'de oturun, ister Kızılay'da, Çankaya'da...
Ve mutlaka kucağında horozla gezen bir kapıcı çocuğu.
O çocuk, bir taç gibi kıvrımlanan kırmızı ibiği, kızıl-koyu parıltılı tüylerine, duruşuna mı vurgundu horozun.
O parıltı, o dikbaşlılık, solgun bir yönünü mü tamamlardı.
Sadece kucağında bir "can"ın kıpırtısını, sıcaklığını mı hissetmek isterdi yoksa.
Köyünü özlerdi de, gizlice fısıldar mıydı horozuna sılayı.
Yoksa o zamanlar herkes en yakınındaki hayvanı mı "evcil" kılardı, sahiplenirdi bilemiyorum.
Sonradan öğrendim.
Kapıcı çocuğunun horoz ile arasındaki bağ, Çingeneler Zamanı filminde Perhan'ın hindisi ile bağı neyse oydu.
Saydıklarımın hepsiydi...
* * *
Bremen Mızıkacıları masalının en küçük ama en tepedeki kahramanıydı.
Sadri Alışık filmlerinde Vahi Öz'ün canlandırdığı "Horoz Nuri"...
Çocuk parkında ya da cambaz geldiğinde aniden ortaya çıkan Horoz Şekeri.
Hani Orhan Veli'nin bayramda evden kaçıp, "Anneme söylemeyin" diyerek kargalara önerdiği rüşvetti.
* * *
O horozu önceki gün gazetelerde gördüm.
İbiği yok, parçalanmış.
Kan içinde kafası, gagası.
Kızıl parlak, kabarık tüyleri matlatmış, akan kanıyla yapışmış bedenine.
İstanbul'da, bir horoz dövüşünü basmış polis.
"Can bahisi/kumarı" oynayan 60 lavuk (horoz döğüşünde eline, üzerine kan bulaşanlara peçete dağıtan kişi denilebilir) gözaltına alınmış.
Ölümüne dövüştürülen 25 horoz ise veterinerde korumaya...
Horoz dövüşünün "hobi" olduğunu savunmuş, yakalananlar.
Hobi!
Özrü kabahatinden büyük neredeyse.
Ve haklarında Kabahatlar Kanunu'na göre işlem yapılmış.
Kabahat!
Paylaş