Heykel ve hak

“BÜTÜN istediğim sonsuza dek heykel yapmak...”

Tüm yaşamı boyunca bu cümleyi kuran Camille Claudel 1864’de doğdu.
Yaşadığı dönemde kadınların Sanat Akademisi’nde eğitim görmesi yasaktı. Ama bu yasak onu engellemedi.
Rodin ile tanıştı. 19 yaşında... Claudel’in çalışmaları ünlü heykeltraşı da büyüledi. Fırtınalı bir aşk yaşadılar.
Claudel’in iç fırtınası, tutkusu çılgınca, aralıksız yaptığı heykellere sığmadı. 49 yaşında akıl hastanesine kapatıldı.
Yaşamı boyunca sadece heykel yapmak isteyen Claudel’e, heykel, hatta resim yapması bile yasaklandı.
Ölene dek 30 yılını o “akıl evi”nde geçirdi. İnsansız, heykelsiz...
Tek bir cümle kurdu, biteviye:
“Bu kadar yalnız kalmak için ne yaptım...”

“Heykel yaptın be kadın”, demeli şimdi değil mi. Kadına yasakken sanat akademisi filan, sanat yaptın.
Ve hayatın, sanatını hem takip, hem taklit etti.

Hayat-sanat deyince... Müzelerde, tarihe mal olmuş eserler tamam da, ben sokak heykellerini çok severim.
Karın altında saçları beyazlanan, yağmurda yıkanıp ışıldayan, gece karanlığında siluetleriyle, güneşte uzayan gölgeleriyle “an”a gizem, “hikaye” katan dışarıdaki heykelleri.
Dokunulabilir olmalarını da severim.
Dokununca, Camille bir çeyrek asır sonra sokağa çıkmış gibi gelir bana.

Sokaktaki heykeller etkiler beni.
İki günde yapılıp, “devletlu” telaşlarla iki dakikada dikilen abukluklardan değilse, her sanatçının yarattığı heykelin bir heybeti olduğuna inanırım.

Ve bire bir insan figürüyse, sahicilikleri...
Dalgınsanız, selam bile verebilirsiniz, Sakarya’daki gibi siluetlere. (Dalgın değilseniz de selam verin derim)
Belki heybetleri, belki “sahici”likleri, mevsime, kurala, bazen değişen kanunlara, yasaklara sessizce meydan okuyan o halleridir, bazı insanları çileden çıkartan.
Artık krallar pek çıplak değildir de, heykel çıplaktır mesela.
Kent vandallarını da heykellere saldırtan bunlardır belki. Heybetli sahicilikleri...
Bir de geceyarısı, yapayalnız olmaları... (Yeri gelmişken, sokak heykellerinin menziline kamera, MOBESE filan ne zaman konulacak? Kent vandallarının suçu, kırmızı ışıkta geçmek kadar öldürücü olmayabilir, ama tahripkardır)

Sokaktaki, hayatın içindeki heykelleri yasaklamak bir yana, işte bu nedenle çoğaltmalı.
Hatta, heykelden sabıkalı Ankara’nın bir yerine “Sokak Anıtı” dikilmeli. Zor da değil, hayal de...
Sokak Anıtı derken, “Sokak her zaman haklıdır” sözünü, yani sadece sokağı kutsamak için bir abide-i sokak heykelini kast ediyorum.
Kaidesine Oscar Wilde’ın sözünün yazılmasını hayal ederim:
“Hayat sanatı taklit eder...”
Yazarın Tüm Yazıları