ÜNİVERSİTE sınavında Hacettepe Sosyoloji’yi kazandığımda, Beytepe Kampusu inşa halindeydi.
İki yıl Hacettepe Merkez’de okuduk. Ardından Beytepe’ye taşınan ilk öğrenciler biz olduk. Yemeklerden (karavana aslında) kum çıkıyordu, yemek boykotu yaptık. Düzelttiler. Yemek ücreti çoktu, indirdiler. Kışın kaloriferler çalışmadı, boykota gittik, yanıncaya kadar dönmedik okula. Hallettiler... Okul servisi yetersiz/düzensizdi. Bir gün kente topluca sloganlarla yürüyünce, onu da çözdüler. Bölüm kurullarına “öğrenci temsilcisi”nin de alınmasını istedik. Kabul ettiler, bir süre için... Ancak bu “çağdaş eğitim hakkı” mücadelesine bir süre sonra, hemen her seferinde kelepçe, jandarma-polis baskısı, giderek dayağı eşlik etti. Eğitim de şarttı yani, dayak da... Sonra, 12 Eylül darbesine döşenen yolda, bu hakların hemen hepsi askıya alındı. Ardından, ölümler de geldi.
Mezun olduktan sonra bölümde asistan olarak kaldım. Darbe öncesi ve sonrası Hacettepe’nin “rektör-dekan-hoca” yüzünü, 1402 kıyımına kadar akademisyen olarak da 4 yıl yaşadım... Hacettepe Üniversitesi’nin yeni rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer’in tez elden icraatlarına, böyle bir “özgeçmiş” ile bakıyorum. Prof. Dr. Tuncer, Emniyet’in talebine rağmen Uludere katliamını protesto eden öğrencilerin listesini polise vermedi. Bundan sonra da vermeyeceğini söylüyor. Artık eylem ve etkinlikler nedeniyle öğrencilere soruşturma da açılmayacak. Tuncer, üniversitenin gaz bombası, kalkan ve maske alımı için hazırlandığı ihaleyi de iptal etti. Öğrencilerle yapılan toplantıda alınan kararlara göre, artık üniversitenin hiç bir yerinde “öğrenciler giremez” yazısı olmayacak. (Böyle bir kararı gerektiren varolan şartlar, ne traji-komik bir durum, değil mi. İnsana ‘Zenciler giremez’ yazısını anımsatıyor) Üniversitede kantinler özel işletmelerce değil üniversite bünyesinde olacak ve öğrencilere yarı zamanlı çalışma olanağı sağlanacak. Üniversitede taciz en ağır şekilde cezalandırılacak. Amfiler öğrencilerin kullanımına açık olacak. Öğrenciler için serbest kürsü oluşturulacak.
Yurda giriş saatlerini de 02.00’ye çeken Prof. Dr. Tuncer, son olarak öğrencilik dönemimizdeki uzak bir hayali de gerçekleştirdi. Artık Hacettepe’de dekan adaylığı eğilim yoklamasında öğrencilerin de söz hakkı olacak. Tuncer’in bir çırpıda hayata geçirdiği bu “örnek” uygulamaların kıymetini, -aradan uzun zaman geçse de- aynı üniversitenin bir öğrencisi olarak da içselleştirebiliyorum. Ve bu duygularla (da) kutluyorum. Üniversitelerde yüzünü -gerçekten- öğrenciye dönen bir yönetim, darbe dönemleri geride kalsa da, özlemdi her zaman.