Hababam merhaba Akün, hababam hoşçakal Akün

ATATÜRK Bulvarı No: 227... 1 Mayıs 1975. Öldüğünde sadece 57 yaşında olan, ama benim aldığı roller nedeniyle 70’inde sandığım Adile Naşit’in salladığı zille doluşuyor sınıfa öğrenciler.

Haberin Devamı

Sinema salonunun bine yakın koltuğu hıncahınç dolu...
Ankaralı yeni açılan, modernliği, özgün dekoru, perdesi, rahat, büyük koltuklarıyla daha da devleşen salonuyla pek emsali olmayan sinemada Ertem Eğilmez’in “Hababam Sınıfı”nı izlemeye gelmiş.
Film, Akün Sineması’nda tam 26 hafta gösterimde kalıyor.

FRİGO BUZUN SATILDIĞI TEK YER

O yıllarda tarihe karışan “frigo buz”un da satıldığı tek yerdi Akün.
Önü, uzayan merdivenlerinin, geniş basamaklarınının -taştan bank misali- müsaitliğiyle, Bakanlıklar, Tunalı, GOP, Çankaya mıntıkasında -bildik- buluşma yeriydi aynı zamanda.
Haldun Armağan, şöyle anlatıyor çeyrek asır, 27 yıl ayakta kalmayı başarabilen Akün’ü:
“Şimdi bambaşka yerlere dönüşen Akün gibi sinemalar müstakil kimliğiyle birer mimari tarz örneğiydi.
Ama Ankara neo-klasik mimarinin örneği olan, fuayesindeki seramiklerden tavan süslemesine dek estetik bir özenle yapılan Akün Sineması’nı göz göre göre kaybetti.
Devlet Tiyatroları Akün’ü almasaydı, alışveriş merkezi olması işten bile değildi”.
Hababam merhaba Akün, hababam hoşçakal Akün

Haberin Devamı

AYAK BİLEĞİNDE DÖVMESİ OLAN KIZ

Akün Sineması 23 Mayıs 2002’de yine Hababam Sınıfı ile, yine hıncahınç dolu salonuyla bir daha açılmamak üzere kapattı perdelerini. Ağladı insanlar, salonunda...
İki yıl sonra, 13 Nisan 2004’de pansuman, Akün Sahnesi ile geldi. En azından, Yeni Sahne gibi lokal mokal olmayacaktı.
Maksim Gorki’nin “Ayaktakımı Arasında” adlı oyunu ile açtı perdelerini...
Sadece salonu, oyunlarıyla değil 10 yıl öncesinin “sosyal medyası”nda, vestiyerindeki “ayak bileğinde dövmesi olan kız”ın duru, hoş silüetiyle de fenomen oldu.

NÜFUS CÜZDANIYLA ALINAN BİLETLER

Sonra, Bir Delinin Hatıra Defteri efsanesiyle Erdal Beşikçioğlu çıktı sahneye...
“Bir delinin değil, yaşadığı gerçeklerle baş edemeyen bir adamın hatıra defteri” 6 yıl kapalı gişe sürdü.
Sabah 10.00’da açılan gişenin önündeki kuyruklar, geceden uzadı.
Gişede 10 liraya satılan biletleri, karaborsada 200 liraya ulaştı.
Karaborsanın önlenmesi için nüfus cüzdanıyla, üzerine vatandaşlık numarası yazılan biletlerle, bir kişiye en çok 4 bilet hakkı gibi uygulamalarla çözüm arandı.

Haberin Devamı

HAFIZAYI "HAFIZA MEKANLARI" MADDELEŞTİRİR

Şimdi, Akün de, Şinasi Sahnesi ile birlikte satılacak. Beşinci kez, ihalede...
Onlar da -biz böyle seyrettikçe- hababam kapanacak, yerine hababam AVM’ler, oteller, çarşılar açılacak.
Oysa böylesi mekanlara sadece sinema salonu, tiyatro sahnesi olarak değil, “hafıza mekanı” olarak da ihtiyacımız var.
Çünkü o mekanlar, objeler ve onları görünce, duyunca, koklayınca, temas edince harekete geçen duy(g)ular hafızayı maddeleştiriyor.
“Elle tutulur” ve adresli kılıyor, geçip gideni...
Yoksa uçup gidiyor; önce göz önünden, sonra hafızadan... İkinci kez seyredildiğinde bile, pek hatırlanamayan eski filmler gibi geçiyor hayatımızdan.

Haberin Devamı

HERKES ADRESSİZ DOLAŞIYOR KISA FİLMİNİ

Bu şehirden 10-15 yıl önce ayrılanlar bile bulamıyor artık kendi “hafıza mekanları”nı.
Adressiz dolaşıyor... Oturduğu evi arıyor, mahalleyi, hatta o sokağı... Her hafta gittiği sinemayı, olmadı bakkalı, bir çınar ağacını, o günlerden bir küçük merhabayı...
Ama bir iz bile yok! Sanki hiç yaşa(n)mamış. Yazıktır...
Biraz da o nedenle çevrimi uzun, oyuncusu-figüranı kalabalık gibi görünse de, kısa filme benziyor hayat.
Yıkılan, bir başka "şey"e dönüştürülen "tarih"i yıllar sonra keşfedip, restorasyonla, eskisini "andıran" yenilemelerle diriltmeye çalışıyoruz. Örneği çok...
Derim ki, ona gösterilen hevesi, ayrılan finansmanı, biraz da böylesi hafıza mekanlarını yitirmemek için kullanalım.
O zaman adınız da, şayan-ı takdirle, minnetle tarihe geçer.



Yazarın Tüm Yazıları