Gülümsemenin aksesuar olmadığı şehir

ÜZERİNDE şık, dökümlü bir döpiyes var. Saçları, “dağınık topuz”... Ayağında 5 dakika önce satın alınmış gibi duran, süet abiye botlar tamamlıyor kıyafetini. Yukarıya topladığı eteğinin rüzgarla açılması umurunda değil. Önümüzden bisikletiyle bir film karesi gibi geçen genç kadının eteğinin açılması, “oralı erkekler”in de umurunda (dikkatinde) değil doğrusu. Gözü değmiyor hiçbirisinin, o hoş silüete...

Haberin Devamı

Ama biz bakıyoruz.
Kırmızı ipek fuları, bayrak gibi dalgalanıyor rüzgarda, uzaklaşırken.
İster etekli, pantolonlu, ister şortlu, taytlı, eşofmanlı bisikletleriyle geçen kadınları izliyoruz gözlerimizle.
Yüzlerce, binlerce...
Geçiyorlar, -usulca- bakıyoruz.
* * *
Bisikletin (de) başkenti Amsterdam’dayız.
Eve, işe, en resmi toplantıya, eğlenceye, alışverişe, heryere bisikletle giden insanların şehri.
“İyi kızlar cennete, kötü kızlar -bisikletle- heryere” desem, olmaz.
Çünkü bisikletsiz Amsterdamlı yok sanırım.
“Kötü kız”ın ise, esprisi bile o dokuya, manzaraya uymaz.
Mankenler şehrin podyumunda bisikletle geziyorlar, diyelim.
* * *
Ve bakıyoruz, bisikletli kadınlara.
Çünkü kadını dışlayan, öteleyen zihniyetin ulaşımdaki, trafikteki yansımasını yıllardır birebir ve her gün yaşayan bir ülkenin başkentinden, Ankara’dan geldik buralara.
Kadın sürücülerle ilgili bıyıklı aforizmalar, “cinsiyetçi geyikler”le paslı kulaklarımız.
* * *
Bırakın arabayı, “Kadın bisiklete binemez” ya...
Bisiklet “şeytan arabası”ysa, şeytan da erkektir ya…
Bu geyiğe boynuz uzatanların hiçbirisi, çocuklukta evin hangi çocuğuna önce bisiklet alındığını düşünmez.
Erkek çocuğa “Alem bu, kral da sensin” deyip yol (gaz) verilen sünnet töreninin popüler hediyelerinden birisi, bisiklet değil midir?
“Yürü, kim tutar seni”dir, anlamı...
* * *
Bisikletler çok şey anlatıyor, Amsterdam’da.
O sosyolojiyi, o kültürü anlamanın, kuvvetli ipuçlarından birisi.
Bisikletler de, kentlilerin görünümleri kadar sade, rahat, işlevsel, ağırlıklarından kurtulmuş, özgür, eşitlikçi bu şehirde.
Süsleme, gereksiz ağırlıklar, gösterişli markalar, 20-25 vitesler yok bisikletlerde.
İnsanlar stillerini, bisikletlerinin markalarıyla, pahasıyla göstermeye, prestiji “araç”larında bulmaya çabalamıyorlar.
Hepsi özünde akraba, hepsi “ulaşım aracı”...
Çoğu kontrapedal; lastikleri yeni, gövdesi eski. Ve taş gibi sağlam.
Ama bir kadın üç çocuğunu da bisikletle alıyorsa yuvadan, okuldan. Ona uygun bir sepet eklemiş yanına...
Gülümsemenin aksesuar olmadığı şehir
Trafikte öncelik onlarda.
Kenti çepeçevre kuşatan yollar, onların cumhuriyeti. Ulaşım araçlarına bisikletle binmeleri için de gereken düzenlemeler yapılmış.
Çünkü onlar aynı zamanda yaya...Yaya haklarıyla da donatılmışlar. Onlar kaldırımda dolaşmıyor, yayalar da bisiklet yoluna yayılmıyor.
Homurtulu doğasıyla son model Porschelerin, BMW’lerin önündeki bisikletin ardından sabırla gittiğini görüyorsunuz.
Aslında sabır ne kelime; kornaya eli değmeden, sakin sakin uyuyorlar bu kurala.
Gülümseme de bir aksesuar değil zaten, bu şehirde.
Yarın devam edeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları