Paylaş
Mogan’dan tutulan aynalı sazanların, kaşık oltayla gözünden vurulan turnaların, Hüseyin Baradan bıyıklı yayınların el arabalarıyla “ibadullah” satıldığı sokakların çocuğuyuz.
“Belçikalının Yeri (Chez Le Belge)”nde gölden tutulan, ilk karşılaşıldığında tecessüs ve tereddüdü aynı anda uyandıran Kerevit’in kiremitle kafiye olduğu zamanlar yani...
Şimdi hepsi hikaye.
* * *
Göz menzilince bozkırdır Gölbaşı’ndan sonrası.
Biteviye süren o solgun, sarı sıcağı, dümdüz uzayan bir asfaltla trafik işareti gibi gösterir.
Konya Yolu’nda serap olmayan bir vahaydı eskiden Mogan; takdir edene...
Gümüş, eski bir rozetti, Ankara’nın yakasında.
Şimdi yapılaşması, betonuyla azman bir çinili havuz, yolun sağında -kısa bir an- uzanan, bir göl’ge gibi gelir bana.
Geçen gün Mogan Gölü’ne “can suyu” verildi. Sırada Eymir var.
Böyle haberler “su serpse” de gönle...
Taşıma suyun bir göle ne kadar, nasıl can vereceği çok tartışmalı.
Hele ki, sorunun tepesinde kirlilik, atıklar, göllerden çekilen sular, dip çamuru, kuraklık, at kılına bağlı cellat satırı gibi sallanıyorsa...
Oruç Arıoba’nın o makus betimlesi tanımlar artık onu:
“Denize akan ama sularını bulut ve yağmur olarak gerisin geriye alamayan bir ırmak gibi...”
* * *
Zaten biri Mogan, Eymir demesin. Hemen kepçeyi-küreği kapıyor yetkililer.
Yapılaşma ajandasına bakıp, iç geçiriyor.
Uzmanlar uyarıyor, nafile...
Bir zamanlar Ankara’nın Nerkis’i (Narkissos) Mogan ise, suretinde kendi hal-i pür melalini seyrediyor artık.
* * *
O sandallar, o ağlar çürüdü, o balıkçılar gitti.
Çünkü gitti, balıklar. Unutuldu aynalı sazan, gözünden vurulan turna hikayeleri...
Soldu, bir zamanlar gölün kuşatılmamış aynasında yakamozlanan ay ışığı.
Ekolojisine uygun önlemler alınmazsa; yiten sazların, börtü-böceğin ardından oralarda yaşayan 160 tür kuş da gidecek elbet, sırayla, zamanla...
Yuva yaşamından göçebeliğe açacaklar kanatlarını.
Sadece su kalacak, umarsız birikintisinde...
Sonra o da gidecek.
Biz insanlar kalacağız el ele, Göl(yedi)başı olarak.
* * *
Ahmet Altan, “Hiçbir şeyin sahibi değilim. Bir sabah göle bakarım. Minnettar bir sazan balığıyım” der ya...
Biz, ne o “sahip” olmama bilgeliğinin, ne o huzurun ve ne de “minnet”in, göle, doğaya gönül borcumuzun farkındayız.
Paylaş