Gökten 3 elma düştü

“SANA ne demiştim, bu yıl çok elma verecek...” diyor baba.

Haberin Devamı

Harap, küçücük bir köy evinin bahçesindeki banka yayılarak, keyifle oturmuş. Evinin önündeki direkte kocaman bir Danimarka bayrağı asılı...

Karşısındaki ağaçta 3 tane elma, yanında oğlu ve eşi var. Oğluna dönüyor, gösteriyor 3 elmayı:

“Şimdi bu evi neden aldığımızı anlamışsındır...”

İlk gençliğini süren oğlu mutsuz; “Sadece 3 tane var” diye mırıldanıyor.

“Ne olmuş... Bazıları çok verir, bazıları az” diye üste çıkıyor babası. Vurgularında gurur, hayatta tutunabildiği tek dalda 3 elmayla sallanan “başarmışlık” yanılsaması, abartılı bir “ağa” tarzı var.

Oğlu vaz geçmiyor; “Bizimkinde 3 tane var...”

Baba dönüp, çok sert bir bakış fırlatıyor oğluna:

“Benimkinde... O benim elma ağacım, benim elmalarım...”

* * *

Oğlu “Daha büyük bir yere taşınsak...” diyor.

Haberin Devamı

“Delirdin mi sen... Zaten niye taşınalım ki” yanıtını alıyor babasından.

“Kendi odamı istiyorum”... Diretiyor delikanlı.

Annesi giriyor araya, oğluna sertçe “Kes şunu Torkild” uyarısını yapıyor.

* * *

Filmin gece sahnesinde Torkild’in ana-babasının yatağının ayakucundaki karyolada yattığını görüyoruz.

Uyuyamıyor, kalkıp pencereden ağaçtaki elmaya bakıyor uzun uzun... Yanına gidip, koparıyor...

Sabah annesi  öfkeyle yanına geliyor. Elinde bir elma koçanı:

“Babanın elmalarından birini mi yedin? Baban o elmaları tam 18 yıldır bekliyor.”

“Kendime ait bir oda istiyorum” karşılığını veriyor Torkild. Israrlı hâlinde, diğer elmaların akibetine dair karanlık bakışlar da gizli.

* * *

İkinci gece, ikinci elmayı dalında asılı ama koparılmadan yenmiş bir koçan olarak görüyoruz.

Annesi bu kez nasihat yolunu seçiyor; “Herkesin kendisine ait, kendisinin sahip olduğu bazı şeylere ihtiyacı vardır...”

Ama bu savı, oğlunun “kendine ait” bir oda arzusunu kapsamıyor.

* * *

Üçüncü gece... Torkild daldaki üçüncü, son elmayı dikkatle maviye boyuyor.

Sabah oğlunu azarlayarak ağaca doğru götüren anneyi görüyoruz. O koca oğlunu kulağından sürükleyerek...

Bir bakıyorlar, baba elma ağacına asılı... Öldürmüş kendini.

Ağaçta mavi elmayla birlikte sallanıyor.

Torkild ceketini giyiyor, gidiş o gidiş...

* * *

Haberin Devamı

Yıllar sonra üç çocukluk arkadaşıyla kurduğu sakar, amatör bir çetenin başında görüyoruz Torkild’i.

Kara mizahın hınzırlığında hırsızlıklar, silahlar, zoraki çatışmalar... Looser bir bir hayat.

Dördünün de çocukluğu travmalarla, aile içi şiddetle, baskılar, yoksunluklarla geçmiş. Sıkı arkadaşlar;herşeyden konuşuyorlar, ama çocukluklarından, ailelerinden asla...

Hep birlikte, arkadaşları Stefan’ın sevgilisi Hanne’yle birlikte bahçede oturuyorlar bir gün.

Torkild dışında herkes Hanne'nin arzusuna uyarak paskalya yumurtası hazırlıyor. Tabi önce dibinden delinen yumurtaları üfleyerek içini boşaltıyorlar.

Hanne ısrarla Torkild’in de üflemesini istiyor.

Üstüne “Çocukken çok eğlenirdik. Siz de ailecek paskalya yumurtası hazırlamadınız mı yoksa?” deyince...

Haberin Devamı

Masada esen buz gibi rüzgarı hisseden Stefan, “Yumurtalara odaklanalım” diyor sevgilisine... "Sadece yumurtalara..."

* * *

Hanne’nin ısrarıyla Torkild de alıyor bir yumurtayı... Üflüyor, üflüyor... Olmuyor... Masada bir tek o beceremiyor.

Kahkahayla, “Torkild tamamen yanlış yapıyorsun” diyor kadın. 

Torkild ısrarla üflüyor, defalarca, inatla... Nafile...

Kadın “Yapamıyorsun işte, ver göstereyim” diye ısrar ediyor, yumurtayı almak istiyor elinden. 

Kırılan yumurtayla birlikte, Torkild’in kadına tepkisi beklenmedik sertlikte oluyor.

Kadim arkadaşları yatıştırmak istiyor Torkild’i; “Kabukta bir sorun var. Seninle alakası yok Torkild...”

Diğeri, “Evet. Hasta bir tavuktan çıktı herhalde” diye katılıyor teskin korosuna...

Haberin Devamı

Torkild, “Evet, evet, kabuğu tuhaf” diye onaylıyor.

* * *

Anders Thomas Jensen’in yönettiği “Flickering Lights (Titrek Işıklar)” filmini izledim dün.

Hoş ve hüzünlü bir kara mizahın sarmaladığı filmde, Mads Mikkelsen, Ulrich Thomsen, Nikolaj Lie Kaas, Sofie Grabol gibi İskandinav filmleri-dizilerinin en parlak oyuncuları var.

Filmi izlerken, dünyada sosyal refah, yolsuzlukla mücadele algısı, mutluluk endeksi gibi bir çok sıralamada önde gelen, Küresel Barış Endeksi'ne göre dünyanın en huzurlu ülkesi olan Danimarka’nın, başka bir gezegen olmadığını hissettim.

Filmdeki karakterlere baktığımda, Danimarka'nın bu seviyeye ulaşırken, kimbilir nelerle uğraştığıklarını, boğuştuklarını, hangi zorlu evrelerden geçtiklerini düşündüm.

Haberin Devamı

Zordu belli ki işleri, çünkü onların da ana malzemesi insan.

* * *

Filmi seyrederken, masallarımızı da hatırladım. Ve hayatında hiç “kendi elması”, kendine ait odası olmayan, gönlübol sevgili babamı...

Sonra mutsuz çocuk(luk)ları, onların belki tüm hayatlarına yansıyan bilmediğimiz hikayelerini düşündüm.

Ve Stefan’ın filmde  ağlayarak okuduğu Emily Dickinson’ın dizelerini:

“Hafızalardan kazınmayan o uzun gecede titrek ışıkların altında

Çocukluk günlerimizden işaretler gelir, kaçarken ürkek kalbimizden

Gecelerini paylaşmak isteyen bir şeyler var ve günler asla uzamayacak

Hayatın titrek ışıklar altında uzanıyor ve kimse kim olduğunu bilmeyecek.”

* * *

Gökten 3 elma düşmüş. Çok da uzağımıza değil.

Gökten 3 elma düştü

 

Yazarın Tüm Yazıları