Gezen ve gezdirilen

SOKAK sokak gezerdi çocuklar, eskiden.

Şimdilerde ise çoğu “gezen” değil “gezdirilen” nesiller olarak büyüyor.
O da “gezdiren” bulursa...
Bulamazsa, geziyor internette. N’apsın.
* * *
Bu yıl başlayacağı anaokulu öncesinde, “bir şıklık” yapmak istiyor dede torununa. Belki “meşguliyet terapisi”...
“Lunapark’a mı götüreyim seni, Hayvanat Bahçesi’ne mi?” diye soruyor, ana kuzusu olma keyfiyetinin son evresinde ne koparsam kar” gözleriyle bakan küçümene.
Henüz okuma-yazma bilmeyen, dünya yüküne -iyi ki- ortak olmayan gözleri, bir an ışıldıyor çocuğun:
“Lunapark’a...” diye atılıyor.
Oysa dedenin gönlü Hayvanat Bahçesi’nde; yarım asır önce Süveyda ile elele güldükleri maymunların şaklabanlığını, yarine benzettiği ceylanları özlemiş.
“Yok, yok bugün Hayvanat Bahçesi’ne gidelim, Lunapark soğuk olur şimdi” diye ısrarlıyor torununa.
Sonuçta dede kendi projesinde baskın çıkıyor ve gidiyorlar Hayvanat Bahçesi’ne.
Tabi ki eğleniyor torun, her an zıp zıp, ama dönüşte döküyor yüzünü...
Çünkü Lunapark, -yani kendi isteği- olmadı.
* * *
“Oğlum, çok güzeldi Hayvanat Bahçesi değil mi?” diye soruyor ana-babası.
“Çok çirkindi, çok kötüydü...” diye yanıtlıyor, çocuk.
“Fillere de gittiniz mi, nasıldı filler?” diye ajite ediyor annesi.
Çocuk tereddütsüz yanıtlıyor:
“Gördüm filleri de; minnacıktı, serçe parmağım kadardı...”
* * *
Memnuniyet, mutluluk, çocuklarda bile yüzeyde değil.
Gezmek başka şey, gezdirilmek başka...
Yoksa niye, “Her çocuğun kalbinde, kendinden daha büyük bir çocuk vardır” desin ki Ece Ayhan?
Yazarın Tüm Yazıları