Geçen yıl başlayan Genelev yıkımında sona gelindi. Epey gündeme geldi bir yıl boyunca, ama hep kıyısından, ufak ufak konuştuk, tartıştık. Çünkü bazı konuları erkek geyiğinde saatlerce “muhabbet” vesilesi yaparız da, öyle uluorta, gazetede, ekranda filan konuşmak olmaz.
Ben diyorum ki, yüzümüze vura vura konuşalım, giderayak. Hani mesela, “ilk kez nasıl milli olduk” ondan konuşalım. Daha erkeksi, daha kıyak olur “muhabbet”imiz. Hem güleriz de biraz. Tarihi oynanmış pasoyla mı girdiniz lise birde, ah nerede kapıyı aralayan o eski “bekçi amca”lar? “Randevu evi” miydi sizinkisi, benimkisi Şaşı Semiha... Aslında tavana bakıyormuş, ben gözlerime vuruldu sanmıştım da, o gazla atlattım ergenliği... Sözün bittiği yere geliyoruz yavaş yavaş... Yine pespayeleştik mi biraz.
İyisi mi şiire sığınalım, Edip Cansever’den dizelere bırakalım “mesele”yi. “Ben değil, Edip, şair diyor” der, geçeriz. Ben sıralayayım öyle, siz ister alın/ister alının, ama unutmayın “sicil”imizi... “İnsan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı Evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna (...) Girdim ki içeriye yıllardır soyunuyordunuz Ve işte giyiniyordunuz yıllarca Bir Mısır, bir Roma, belki de bir Yunan elleriyle (...) Ağzımız koksun, ama koksun, biz iğrençliğe de varız Yatalım, leş gibi yatalım, öylesine alıştığımız ki bu Bir yılan, bir fare, bir deliği kapasın bu Sadece bu. Bak göreceksin nasıl da ayrılmak istiyoruz sonra Nasıl da kaçmak istiyoruz birbirimizden Sanki bir güzelliği ödüyoruz Belki bir güzelliği ödüyoruz. Evlere sığamıyoruz, öylesine büyüdü ki vücutlarımız...”
Ya işte böyle; “kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor” onların yaşadıklarına. Kimi “Hiç gitmedim, gider miyim hiç oralara” diyor, “Kimi gittim ama sadece gezdim”... “Ben biliyorum yalan mı, siz de biliyorsunuz”... Değil mi?