Paylaş
Asılır yüzümüz hafiften.
Kalkar tek kaşımız, eğri/eğreti soru işareti gibi.
Gitarist, solist, piyanist, ...ist olsun istemeyiz.
Okusun, olacaksa “Yüksek Gitar Mühendisi olsun” isteriz.
Ya da doktor, mesela.
Ama bilmeyiz ki, en çok müzisyen Tıp’tan çıkar.
* * *
Gece kulaklıkla müzik dinleyip, amfisine takmadan gitarıyla eşlik etmeye çabalasa çalan parçaya.
Kulağımız ondandır... “Çalabiliyor mu, iyi çalıyor mu” değil, “Çalışmıyor mu haylaz” der, o odadan gelecek sesi değil, sessizliği isteriz.
* * *
Sonra evlat, konserine çağırır sizi.
Yüzlerce, binlerce seyircinin doldurduğu salonda, alkışlar arasında, sahnededir çocuğunuz.
Yüreğiniz çarpar, nemlenir gözleriniz.
Çok mutlu olur ve belki az hayıflanırsınız.
Bir enstrüman çalamadığınıza... çVe o an onunla aynı dilden konuşamadığınıza...
* * *
Biz sahnede “Genç Nota”ları gözleri nemli izleyen, alkışla tempo tutan ana-babaları, nine-dedeleri, yetişkinlerii 4 yıldır izliyoruz salonda.
Onların Liselerarası Müzik Yarışması’ndan el ele, gönül gönüle çıkışlarını... Ve hepsinin o an kurduğu, kurmasa da hayal ettiği duyguları özetleyen cümleyi hissediyoruz:
Gençliği geride bırakırsan, görülecek ve yaşanacak şeyler azalır...
* * *
O nedenle geçen yıl Genç Nota töreninde Welles’in o bildik şarkısından söz ettim.
Hani “Ben gençliğin ne demek olduğunu bilirim /Ama sen yaşlılık nedir bilmezsin” diye, başlayan şarkısından.
Ben Genç Nota sayesinde o şarkının artık “yaşlı”, eksik kaldığını biliyorum.
Çünkü hiç bir yetişkin, yaşlı, gençliğin ne demek olduğunu bilemez. Belki satırbaşlarıdır gençliğe dair tüm bilgisi.
Ki o başlıklar da değişir, zamanla ve her dönemde. Oysa gençlik her zaman satırbaşlarında değil, satır aralarında gizlidir.
Ve her kuşakta, her mevsimde kendi toprağında ve farklı yeşerir.
O nedenle biz yetişkinler, Orson Welles’in o şarkısının sadece şu dizesini söylemeliyiz hep birlikte:
“Gel seninle şarkı söyleyelim /Ben yaşlılığı anlatırken sana, sen gençliği çal bana...”
Paylaş