Paylaş
Ahmet Altan ilginç bir hayallemeyle yaklaşıyor, “aynalar”a... Ve aynalara her gün değil de, yılda sadece bir kez bakmamıza izin verilseydi, çok şaşıracağımız değişiklikler göreceğimizi söylüyor:
“Bakışlarımızda, ifademizde, yüzümüzün solan ya da artan ışığında meydana gelen farklılıkları keşfedecektik. Gözümüzün kenarına eklenmiş şu ince çizgide bizi üzmüş bir olayı, dudağımızın kenarındaki derinleşen şu kıvrımda bir sevinci yakalayacaktık. Koca bir yıl yansıyacaktı aynaya yüzümüzle birlikte...”
Her gün bakılan bir yüzün ise suskun olduğunu savunuyor Altan:
“Her gün ona eklenenler, bir günden bir güne değişenler öylesine az, ufak, öylesine fark edilmezdir ki onların söylediklerini duyamayız. Gördüğümüz yüz, dün gördüğümüzün aynısıdır.
Kör oluruz kendi yüzümüze, kendi hayatımıza. Ona her baktığımızda sadece görmeye alışkın olduğumuzu görürüz.”
* * *
Her gün aynada gördüğümüz, değişimine ufak ufak, fark etmeden alıştığımız “canlı” halimizden değil, vesikalık fotoğraflarımızdan anlarız yaşlandığımızı...
Alışırız... O yüzden yüzümüze her gün aynada bakmak, bir yıl önce çekilmiş bir fotoğrafa oranla daha uzaktan bakmaktır sanki.
Murathan Mungan’ın Üç Aynalı Kırk Oda kitabındaki Aynalı Pastane’de, hayata, dünyaya “biraz balkondan bakarak” yaşlanırız.
Aynalar nasıl “sessizliğin duvardaki hali” ise, biz de bazen sessizliğin balkondaki haline dönüşürüz. Öyle izleriz hayatı, hayatımızı, öyle yukarıdan, uzaktan...
Ayna tutamayız yüzümüze, hayatımıza... Hatta örteriz üzerini aynanın, tereddütün tülbentiyle.
Eskiden ibadet edilirken, namaz kılınırken hatta gece yatarken üzeri örtülen bir korku, bir yüzleşme nesnesi gibi...
Gün gelir, yüzümüzdeki çizgiler, gözaltlarımızdaki izler derinleşir, ani bir yakalanma hali gibi asılı kalır duvarda aynalar.
“Yaşlanmışız meğer”, deriz.
* * *
Bir yerde okumuştum; insanların yüzde 13’ü hiç aynaya bakmıyormuş.
Belki de yüzlerine sinen, kırışıklarını derinleştiren hayatı görmemek, onunla yüzleşmemek için...
Prof. Dr. Üstün Dökmen’in her sabah kalktığımızda, insanın, bulutun, kuşun yanısıra, aynalara da bir selam vermemizi önermesi boşuna değil yani.
Ki, asıl şanssızlık o batıl inanıştaki gibi aynanın kırılması değil, aynalara küsen gönüldeki kırgınlık.
Ve balkondaki o küskün, o ürkek, o sessiz, o yalnız bakış.
* * *
“Aynalar bakmayın düşman gibi yüzüme” der ya şair.
Oysa masumdur aynalar, bir tek onlar masumdur.
Ve aynalar ihanet etmez aslında insana, yeter ki lunaparktakiler, Kahkaha Aynaları olmasın.
Paylaş