Dizi filmin, aşkın, polisiyenin de başkenti... Ancak Emrah Serbes’in “Her Temas İz Bırakır” ve “Son Hafriyat” romanlarının ardından hızla herşey değişti, değişiyor. “Bir Ankara Polisiyesi: Behzat Ç.” dizisi tiryakilik yarattı, üstelik İstanbul’un “cinayet esnafı”nın değil “Ankara’nın manzaraları”yla...
Ötesi ince dokundurmaları, hicviyle... “Merkez dinliyor 45 32.” “Biz heykel tarafını tuttuk, öbür ekip havuzun oradan gelsin. Tamam.” “Hangi havuzun?” “Ya bu milletin oturup bira içtiği havuz yok mu?” “Havuz mu kaldı, doldurdular orayı.” “Ya uzatma Merkez! Oradan gelsinler işle.” Yukarıdaki Sakarya komedisi gibi, Ankara’dan yitip gidenleri de aldılar diziye...
Başkent’te yıllardır eleştiri konusu olan “kullanılmayan üst geçitler”e de geldi “Behzat Ç. ayarı” Dizinin sevilen karakterlerinden Hayalet, “Bu kadar ıssız yerde adam kessen kimsenin ruhu duymaz” dedi. Dizinin diğer komiseri Akbaba da üst geçit diyaloğuna, “Üst geçidi kullanan zaten bir kişi var, onu da öldürmüşler” diyerek katıldı. Hayalet de “Geçitteki merdivenlere bak, bu merdivenler adamı öldürür” yanıtını verdi.
Dizi tüm Türkiye’yi Kızılay’dan Dil-Tarih’e, Kuğulu’dan Atakule’ye, Çin Çin’den Dikmen’e Varlık’tan Çiftliğe semt semt dolaştırdı. Hem Ankaralıydı üstelik, hem de sahici? Romanda taksici, esnaf da, pavyon da vardı, “öğrenci alemi” ile “polis alemi” de.
Sosyal medyada da Ankaralı esprilerle, tanıtım fırtınası estirdi: “Bir Ankara Dondurması. Atatürk Orman Ç.” Mesela, “Asmalı Konak’ın Ürgüp’te başlattığı konak turizmi gibi, Behzat Ç.’den sonra da Ankara’da bir pavyon turizmi başlar mı acaba?” twitleri renklendirdi alemi...
Ankaralı dizi “Deniz Yıldızı” da pırıl pırıl parlıyor yıllardır. Dizileri Ankara’da çekilen filmler izliyor. Filmler, dizilerle sadece Ankara’ya değil Eskişehir’e de kayıyor hızla sektör. Çünkü bu kentlerde “mekan” var. Bugün manşetimizdeki haberde duyurduğumuz gibi Çin Çin katılıyor film platoları arasına... Demek ki öncelikle mekanları yitirmemek, korumak gerekli. Özellikle bu kentsel dönüşüm curcunasında “şirin mi şirin gecekondu evleri”nin bir bölümü, bazı bölgeler sanki “yaşayan bir müze, bir nostalji mekanı” gibi korunmalı aslında.