HAYATI ranttan, kardan ibaret görenler için, “Gölgesini satamadığı ağacı keser” denir ya.
Eymir, AOÇ tartışmalarında hep bu söz çınlamıştır kulağımda... O nedenle Eymir’in “el değiştirmesi” değil varolanın olumlu yönde değişmesi tartışılmalı... Eymir Gölü ile ilgili bir başka okurumuz da gönderdiği e-mail’de konunun başka bir yönüne, somut önerilerle dikkat çekiyor: “Özellikle haftasonlarında sabah saatlerinde Eymir Gölü çevresinde yürüyüş yapıyorum. Nerede gölün kıyısına doğru oturmaya müsait bir ağaçlık varsa, orada çöpler, izmaritler de var. Yine de bunu kuş sesleri telafi ediyor. Ancak, Pazar akşamları oraya giderseniz, bırakınız sükuneti, bütün sinirleriniz ayağa kalkmış olarak dönüyorsunuz. Öyle bir araba yoğunluğu oluyor ki, yol kenarında onlardan kaçayım derken, (aslında hız sınırı 30 ama dinleyen kim) yolda hızla seyreden arabalar tarafından taciz ediliyorsunuz. Oran tarafındaki ağaçlıktan göle inişte bir çöp kutusu var ve o yolun devamında da gölün içine doğru bir girinti?Manzara müthiş.. Gölün her iki yakasını birden görüyorsunuz? Ama sakın zemine doğru bakmayın! Çünkü zemin çöplerle kaplı.
ODTÜ Genel Sekreterliğine ve Eymir Gölü Amirliği’ne de bu gözlemlerimi aktardım. Önerilerim şöyle: Öncelikle araçların 30 km hızla ilerlemesi için kamera kontrolu ve ceza. Yol kenarına park yapılmasına izin verilmemesi. Eymir Gölü’nün her iki girişine de otopark yaptırılıp, araçların içeriye sokulmaması, her iki taraftan -olabilirse elektrikli- servis arabalarının göl etrafında ring seferi (ücretli) yaparak, lokantalara gelenleri veya göl etrafında tur atmak isteyenlri taşıyabilmesi. Hem gölün, hem etraftaki bitki ve hayvanların egsoz gazları ile kirlenmesi ve zehirlenmesi önlenir, hem de yürüyen, bisiklet süren insanların taciz edilmeden ve egsoz koklamadan gezmeleri sağlanır.”