Eve geri dönmek için çıkılan tatiller

SEYAHAT aslında sevda işi... Ama ondan ibaret değil.

Haberin Devamı

Mesela Albert Camus seyahati “yüksek ve ciddi bir bilim” olarak görüyor.

Keşiften deneyime, kültürden bilgiye, farklı doğalardan farklı insanlara/toplumlara koca bir âlem açabiliyor insanın önüne...

Ama o “seyahat”,darbe girişimi felaketinden önce değindiğim “bayram tatili gezmesi”nden elbette çok farklı.

Çünkü çoğu bayram tatili, geleneksel bayram gezmesi gibi.

Bildik, belirli, uygun yerlere uğrayıp, şeker, adet olarak kaldıysa muz-nane-ahududu likörü, iki el-iki yanak öpücüğü...

Bayramlık yerine, tatillik giysiler...

Ve o “iş”e ayrılan kısıtlı süre bittiğinde, temas tamam. 

* * *

“Seyahat”, varılan yer kadar, gidilen yol(uy)la da bambaşka çoğu kez.

O keyfin, “gidiyor olmak”la, yoluyla da kuvvetli bir ilişkisi var.

“Bayram tatili”nde ise “yol”, bulabildiğimiz en kolay, en hesaplı, en kestirme/hızlı formüllerle, aradan çıkarılması gereken bir şey.

Haberin Devamı

Uçak imkanı yoksa... Tatilin çoğunun yolda geçeceği paranoyası, bizi en yakın denize doldurmaz mı hâlâ...

* * *  

Bütçeler, bahaneler, dar yerler/zamanlar, çoluk-çocuk, o yorgun ama ısrarlı alışkanlıklar, bizi bu “şart”ların coğrafyasına hapsediyor.

Evden-işe, işten-eve gider gibi, evden-tatile, tatilden-eve çabucak uzanan yollar lâzım bize.

Gittiğimizde kendimizi evimizde hissedeceğimiz yerler... Hani, “Tatildeki Eviniz” sloganlı, “Size, sizin, her zamanki odanızı ayırdım” reveranslı,

akraba tebessümler:

“Yine önce cacığınızla, kavun-peynirinizi mi getireyim?”

Dönerken de benzer; evimize her anlamıyla yine huzur ve sükûnet içinde sığacağımız, hüsnükabulle karşılanacağımız menziller gerek bize.

* * *

Tatile “ev”e geri dönmek için çıkıyoruz çünkü.

Sadece cismimizle değil, fikrimizle de...

O veri, o bilgi, o koşulla...

Bir hayat projesinin ipuçlarının, muhasebesinin değil, araya sıkıştırılan tadımlık, tedbirli bir kaçamağın izindeyiz.

“Uzaklar”, farklı hayatlar -her anlamda- ürkütüyor, yoruyor bizi, zor geliyor.

Dönüyoruz sonunda... Ve ekmeğimizi alırken, “Başka ne olacaktı ki?” diyor, ihtiyar mahalle bakkalı...

* * *

Böylesi tatiller, rutinlerimiz arasına yerleşen bildik kıyılar, gelecek projeksiyonlarımızın, hayallerimizin menzilini de etkiliyor, bana kalırsa.

Haberin Devamı

Bir “sayfiye”nin musluktan akan şerbet gibi suyu, öbürünün doğal oksijen deposu havası, yahut kumda oynamaya müsait çakılsız kumsalı ve tabi ki hakiki evimize mesafesi bir anda çelebiliyor aklımızı:

“Emekli olunca, oraya yerleşeceğim...”

Yahut daha tedbirli projeler; “6 ay orası, 6 ay burası...”

Hakiki evimizdeki fazla, hatta işe yaramaz eşyaları da kamyona yükleyip taşıdık mı... Oldu bu iş.

 * * *

Hayalleri de daraltıyor, rutine mahkum hayatlar.

Hayallerimiz, en afaki “tehdit”te genişlettiğimiz mecburiyetlerin ve durma daralttığımız, çolak-çorak “gerçeklerimiz”in toprağına mahkum olduğunda... Onlar da, sararıyor, soluyor, kuruyor.

Sonra biz kuruyoruz.

Haberin Devamı

Hayal kuramayan, geleceğine hikayeler anlatamayan insan, olsa olsa ertesi güne saat kurar.

Bu kuşatmaya imkan tanımamak lâzım.

Mesela... Ne bileyim, “saksı”yı, yani o güzelim argosuyla kafayı değiştirmek gerek.

İçine bir kaç dal da kırmızı sardunya, tabi.

Yazarın Tüm Yazıları