Eğitimde düello

ON üç yıl önce bugün, Amerikalı efsane film yönetmeni Stanley Kubrick hayata veda etti.

Spartacus, Lolita, Clockwork Orange, 2001: A Space Odyssey, Barry Lyndon, The Shining, Full Metal Jacket, Kubrick’in ele avuca sığmazlığını, aykırı, sınır tanımayan stilini perdede özetliyor zaten. (Algı/anlama için “özet” diye bir şey varsa eğer...)
Ama ben yeni eğitim modelinin yandaşıyla da, karşıtıyla da hala aynı “kafa-tası” sınırları dahilinde değerlendiren bazı örnekleri gördüğümde de hatırlıyorum onu.
Kubrick yanılmıyorsam, Clockwork Orange (Otomatik Portakal) filmiyle ilgili bir söyleşisinde şöyle değiniyordu eğitim sistemine:
“Okullarda en büyük yanlış, öğrencileri korkuyla güdüleyerek birşey öğretmeye çabalamaktır.
Sınıfta kalma, not alma korkusu gibi...
Bir konuya ilgi duyarak öğrenmekle, korkuyla öğrenmek arasında fark, nükleer bir patlama ile bir kıvılcım arasındaki fark kadardır...”
* * *
Ki, Otomatik Portakal’da “eğitim”e bir güzel değinir zaten.
Filmin adı, durmadan saat yönünde dönen, öyle işleyen bir “eğitim” sistemini, öyle bir düzeni çağrıştırır zaten.
Suç ve şiddetin priması liseli Alex ve kankaları, sonunda yakalanır.
Ve “çok bilen” bir kurul, onların üzerinde yeni bir eğitim, daha doğrusu “eğitme”, ıslah modeli denerler.
Model de, tepeden tırnağa bir süredir çok itibar edilen “insan-toplum mühendisliği”nin daniskasıdır zaten.
Alex’i adam etmeye çalışan adamlar, onu ve kankalarını kendilerinin hoşgördüğü, hatta yararlandığı bir “şey”e dönüştürürler.
Şiddetin başka bir enstrümanına...
Tıpkı, “2001: A Space Odyssea” filminde maymunun yerde bulduğu irice kemiği sağa-sola savurdukça, o kemiğin artık bir “gürz” işlevi kazandığını fark etmesi gibi...
Ve bütün bu “mühendislik”, bu şiddet, “Singing in the Rain”, Strauss’un “Mavi Tuna” valsi gibi masum, sevimli, şirin bir fon müziği eşliğinde sızar perdeye, dünyaya...
2001’de insan kendi yarattığı canavara, bilgisayara karşı savaşmaya başlar.
Otomatik Portakal’da da, güya yeniden yarattığı insana...
İkisi de, yaratıcıların kendi sonunu da hazırlamaktadır.
* * *
Belki yazının finalini de Barry Lyndon ile getirebiliriz.
1700’lü yıllarda, İrlandalı bir gencin düelloyla başlayan ve onu toplumda ummadığı kadar yükselen hayatı, yine bir düelloyla sona erer.
Ancak bu kez hayatın aynasına bakıp, çekip kendini vuran bir düelloyla...
Çünkü son düellosu aslında karşısındaki rakibiyle değil, artık kendisiyledir.
Filmin sonu ise şu cümleyle gelir:
“Kavga ettiler. Yakışıklı-çirkin, zengin-fakir, iyi-kötü... Şimdi hepsi eşit.”
Yazarın Tüm Yazıları