Doğumgünsüz

TAM 31 yıl önce evde toplanmıştık arkadaşlarla.

Zor günlerdi, ama umut ve tebessüm eksik değildi yüzlerden.
Henüz eylül, darbe vurmamıştı çünkü.
Esamisi bile okunmuyordu hatta... 12 Mart ile darbe sırasının savulduğunu düşünüyordu büyükler.
Kapı çaldı bir arkadaş girdi içeri. Dökülmüştü yüzü:
“Erdal Eren’i idama mahkum ettiler...”
Tanımazdık doğrusu, ama gazetedeki solgun, sevimli duruşuyla, 17 yaşıyla yerleşmişti sohbetlere.
Bir arkadaşın daha düştü yüzü, mırıldandı:
“Bugün benim doğumgünüm.”
O nedenle, 31 yıl da geçse unutmam hiç 19 Mart’ı...

Yıllar sonra, 12 Eylül darbesinin ardından 17 yaşında cezaevine giren Pamuk Yıldız’ın kitabından daha çok tanıdım Erdal Eren’i.
Pamuk yaşıtı, 17 yaşında bir başka çocuğu tanımıştı cezaevinde. Eren’i...
Her sayım ve havalandırmada tekme-yumruk, copla kıyasıya döverlermiş “çocuğu”...
Şöyle anlatıyor Erdal Eren’i:
“Derinden, incecik ‘Bacı bacı’ diyen ses duydum. Sesi aramak için, kafamı çevirmeden gözlerimi oynattım.
Önünde durduğum tecridin hava alınması için açık bırakılan yerindeki küçük mazgalında, sakalsız, bıyıksız sevimli bir baş gördüm.
‘Bacılara selam söyle’ dedi. Gözlerimle ‘Kimin selamını’ dedim. ‘Erdal’ın’ dedi...
13 Aralık 1980, geceyarısı. Rap rap ve telsiz sesleri arasında, karanlıkta, kimileri uykuda, kimileri uykusuzluktayken sakalsız ve bıyıksız başın sahibini, yalnız kaldığı karanlık hücresinden alıp götürdüler.”

Evet astılar. Yaşamak için fazla suçlu, ölmek için yeterince büyük olduğuna karar verdiler.
Bir ayda, avukatıyla bile görüştürülmeden “yargılandı”.
Kemik yaşına filan bakılmadan, 17 yaşında -yediği dayaklardan yaralı/bereli- asıldı.
Akrabası Teoman’ın “17” şarkısındaki gibi, “Ömrü kelebek kadardı /Mektupları şişedeyken /Bir de bakmış deniz yokmuş /Daha 17’ymiş...”

Otuz bir yıl önce bir anda “yüzü dökülen” o arkadaşımla görüşürüz hala.
Çok şey değişti o günden beri. Çok şey...
Ama o günden sonra bir daha kutla(ya)mamış, doğumgününü...
Yazarın Tüm Yazıları