Dilin kemiği var da küçük

TÜRK Dil Kurumu (TDK) basını, dile, imlâya yönelik ilgisizlik, bilgisizlik, özensizlikle suçladı.

Haberin Devamı

Nedeni de,  27 Eylül'de medyaya -kısmen- yansıyan “TDK kesme işaretlerinde değişiklik yaptı” haberi...

 

Haberde başlıkta yanlışlıkla “tırnak”, haberin içindeyse “kesme” denilmiş.

 

TDK’nın açıklamasında ayrıca bu düzenlemenin yeni yapılmadığı da, “Biz yapmadık ki” tadında vurgulanmış.

 

* * *

 

Öncelikle, değindiğim haberin Hürriyet’de yayınlanmadığını vurgulayayım. Yani çıkışım, kurumsal alınganlıktan kaynaklanmıyor.

 

Evet haber hatalı. Bu hatayı düzeltmek amacıyla açıklama yapılması da doğal.

 

Haberin Devamı

Ama yapılan açıklamada, “Bu yanlış haberle basın yayın mensuplarının imlâmıza olan ilgisizliği ve bu konudaki bilgisizliği bir kez daha gözler önüne serilmiştir” derseniz...

 

Bu ifadeyi, “Bunu ilkokul çocukları bile bilir”, “Adından bile emin olamadığınız işaretler” gibi köhne ironilerle süslerseniz...

 

Ve açıklamanızda keyfinizce, “basın yayın mensupları” gibi genellemelere giderseniz... 

 

Kutuyu açtırırsınız.

 

İçinden de önce, bu mevzuda ehil, ana sorumlu, bilirkişi olması beklenen TDK çıkar.

 

* * *

 

Basın, medya, hatta kimi yazarların dil konusunda yaptığı hatalar, her zaman eleştirileriyle birlikte ortadır.

 

Bazen de vahimdir ve bedeli vardır.

 

Lâkin basının -yapmaması gereken- hatalarına karşı, böyle tepeden, müstehzi, “sütten çıkma ak kaşık” açıklamalar yapılırsa...

 

Haberin Devamı

Aynanın öbür yüzü, TDK’nın Harikalar Diyarı gelir aklıma... (Kesme işareti -değişmediyse- doğru yerdedir herhal)

 

* * *

 

Ben TDK’yı medyaya yansıyan “skandal”larıyla da bilirim.

 

Hangisini örnek versem bilemiyorum...

 

Misal, üşenmeyin TDK’nın “Büyük Türkçe Sözlük”üne “Rus” kelimesini yazın.

 

Anlamı olarak karşınıza “Moskof gâvuru” çıkar.

 

“Kesme işareti” meselesi gibi o da yeni değildir, eskilerden, mesela Osmanlı-Rus Savaşı’ndan filan kalmıştır demek isterim ama... Sözlüğün miladı oralara ulaşmıyor.

 

Zaten aynı karşılık  “Güncel Türkçe Sözlükde var.

 

Şimdi... Böylesi nitelemelerin düpedüz “sözcük/sözlük ırkçılığı”nı çağrıştırdığını vurgulasam, ayıp mı ederim?

 

Haberin Devamı

Yoksa -sözlük kalıbına uygun- bir cümle içinde kullanmam, “Bu yıl da tatil yerlerine Moskof gâvuru akını var” deyip geçmem mi, gerekir...

 

* * *

 

Daha geçen yıl “Esnaf”ın sözlük anlamları arasında yer alan “Kötü yola sapmış olan kadın” katkınız (pişmiş aşa su katmak) infial uyandırdı da...

 

Argoyu kendimce iyi bilen biri (hayat mektebi) olarak, ben bile bir yaşıma daha girdim.

 

“Kirli”nin derin manaları arasına, “Aybaşı durumunda bulunan (kadın)”ı kattığınızda ise, ak düştü saçlarıma...

 

Aynı furyada “kadın”ı “Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri olan” diye tanımladığınızda, arkadaşlarımın yarısı boşandı.

 

Kadın eşittir (=) işi/işlevi analık ve ev yönetiminden ibaret “hatun kişi”ydi.

 

Haberin Devamı

Hem de bunlar, “mecburi erdemler”di... (“Hatun kişi” vecizesini de dayanamadım aynı sözlüğün, aynı maddesinden aldım)

 

Bu örnekler de, geçen yıl medyada, sivil toplumda kopan kıyametlere rağmen sözlükte durup duru(r). (“Durup durur”u ilgiyle, bilgiyle, özenle seçtim, Türkçe Ağızları Sözlüğü’nde vardır umarım)

 

Şimdi... Böylesi ifadelerin "ayrımcı, cinsiyetçi anlamlandırmalar" olduğundan söz etsem, tuhaf mı olur?

 

Değilse, sormak gerekir:

Basının hatalarına bu denli duyarlı, hararetli çıkışlar yapan TDK, bunca zamandır kendi söküğünü niye dikemez?

 

Çok mu zordur, böylesi yersiz-münasebetsiz karşılıkları -önce sözlükten, akabinde akıldan- ayıklamak...

 

* * *

 

Haberin Devamı

Uzadıkça uzayan bir diğer mevzu da, her dönem “yeni (t)üretilen” kelimelerle ilgili kuşkusuz.

 

Bir yazarın, bir şairin (“rengahenk” gibi onlarca kelime üreten Can Yücel misâli) cürmünce kelime oyunları/türetmeleri yapması zenginliktir.

 

Öyle harika “uydurma”lar olmasaydı, dil ütülü kalırdı.

 

Ama... Dile yerleşen ve zenginlik veren, meramına cuk oturan Arapça, Farsça, Osmanlıca vb. kelimeleri, uluslararası terimleri “Türkçe”den ayıklamak için zorlama, kullanımsız kelimeler üretmek başka bir şey. (Bu arada TDK'nın açıklamasındaki “mensup”, "imlâ" filan da bildiğiniz üzre Türkçe değil Arapça)

 

“Öz”e ulaşmak adına, tedavülü imkansız, hatta telaffuzu ayarsız sözcükler üretmek -kulunuza göre- en azından beyhudedir.

 

Ötesi, bunu TDK yapınca sadece “türetme” olmaz, tarif gereği kurumsal “zorlama” tınısı da taşır.

 

Daralan, eksilen dağarcık, kuşaklar değiştikçe kullanımdan kalkan kelimeler, gün gelir -diyelim- 250-500 kelimeyle “yaşayan Türkçe” yaratabilir. Ona da cep Türkçesi derim, kendimce...

 

* * *

 

Computer yerine bilgisayar, printer yerine yazıcı gibi örnekler tamamdır da...

 

Dile yıllardır yerleşen (ve fikrimce artık Türkçeleşen) her kelimeye -uysa da, uymasa da- karşılık icat etmek reva mıdır?

 

Diyalektik materyalizmi “eytişimsel özdekçilik” yaparsanız, kimse aldırmayacağı için pek lafı edilmez belki ama...

 

Aspiratöre “emmeç”, “playback”e “söylemseme”, ambleme “belirtke”, dogmatizme "inakçılık" filan deyince, o ilgisiz, bilgisiz, özensiz basına haber olursunuz.

 

Basın, medya, edebiyattan dili sadece doğru değil, güzel, zengin ve yaşayan dile, "emanet"e vefalı açılımlarıyla sahiplenmeleri, bütünlüğünü/zenginliğini yaşatmaları beklenir. Öyledir de bir sürü örneğiyle...

 

Dilde “güzellik ve zenginlik” vurgusu, 80 yılı aşkın tarihinde TDK’nın da kuruluş amacı değil midir?

 

Yazarın Tüm Yazıları