BAZEN bir şehrin, bir ilçenin, bir semtin yanına “Nesi meşhur?” sorusunu ekleyemezsiniz.
O şehir, o ilçe, o semt, talihsiz, ağır, unutulmaz, tarihe leke gibi düşen bir “milat”a mekan olmuşsa... Sivas katliamı, Susurluk “kaza”sı, Bahçelievler’de TİP’li 7 gencin öldürüldüğü 15. Sokak... Ve “meşhur” Kudüs Gecesi’nden 4 gün sonra caddelerinde yürüyen tankları ve ardından da 28 Şubat’a “gerekçe olan” Sincan vakası... Öyledir ki, artık o şehir, o semt, o sokak toplumsal bellekte bir “olay mahalli” olarak yer alır. Seçici toplumsal hafızanın bir şehre, bir ilçeye, bir semtin sakinlerine yaptığı en büyük haksızlık belki de budur. Çünkü şehir, sokak masumdur. Ama öyle yer etmez hafızada.
Nitekim, Sincan’ın eski belediye başkanı Hasan Altın, 2007 yılında, yani aradan 10 yıl geçmesine karşın ilçesinin hala imaj sorunu yaşadığını vurgulamıştı. Ve bu nedenle Sincan’daki Kudüs Gecesi’nde “intifada”, şeriat çağrılarıyla gündeme gelen “oyun”un sahnelendiği tiyatroyu, Anton Çehov’un eserlerine açtığını söylemişti. “Sincan vakası”ndan 14 yıl sonra da dönemin sabık Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız konuştu. “Üzüntülüyüz, kullanıldık” dedi.
Bugün ise, manşetimizde Deniz Gürel’in haberi var. 4 Şubat 1997 sabahı tankların önünden geçtiği, ilçenin ortasında “Mad Max” filmlerini andıran hurda görüntüsüyle duran silolar kaldırılıyor. Siloların kalkmasıyla, 25 dönümlük bir alan yaratılıyor. Oraya bir park yapılacak. Adı ise büyük olasılıkla “Demokrasi Parkı” olacak. Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna, “Adının Demokrasi Parkı olması yönünde yoğun bir talep var. Nihai kararı halkımız yapılacak anketle verecek” diyor. Demokrasi Parkı’nın adını da, demokratik bir yolla alması güzel.
Konu bence, sadece Sincan’ın adının “temize çekilmesi” filan değil. Çünkü kentler, ilçeler, sokaklar zaten masumdur. Önemli olan orada ve o vesileyle yaşananların, bugün “demokrasi” adına kayda geçirilmesi... Yalnız bu, oraya sadece park yapmak/park etmek, adını demokrasi koymak ile olmaz elbette. O parkta özgürce yürüyebilmek, oturabilmek, konuşup-tartışabilmek, orada yapılacak kültür evi, amfi tiyatro ile “demokrasi”yi yaşayan bir kavrama dönüştürmek, havası, atmosferi ile her an “demokrasi”nin kulaklarını çınlatabilmek de gerekir. İşte o zaman yürür orada, demokrasi...