Paylaş
İroni filan değil niyetim.
Tüm “kapı aralamaları”na karşın saklanıyor, saklı kalıyor bir şeyler.
Yargılanarak ya da yargılanmayarak...
Kenan Evren’di, 12 Eylül’dü, darbeydi, darbecilerin yargılanmasını alt başlık yapan referandumdu, geldik bugüne.
Ama birikti, birikiyor sorular.
Ki iyidir, soruların sorulması bile.
Tarihin beş cildi, sorulara verilen yanıtlarsa... On beş cildi yanıtını arayan sorulardan, mürekkeptir.
* * *
Şimdi de sürüyor tartışma.
Evren dokunulmaz mıdır.
Öyleyse, en azından ifadesi alınabilir mi.
Değilse yargılanır mı.
Yargılanırsa, suçlu bulunur mu.
Bulunursa, ceza alır mı.
Alırsa, cezasını çeker mi.
Zaman aşımı mı engeller cezanın infazını.
Yaş sınırı mı...
* * *
Hukukçu değilim.
Ama bir dönem, “ara ara” koparılan kıyamete rağmen, yargılanmak bir yana, ifadesi bile alınamamış “dokunulmaz”ların (The Untouchables gibi yasalardan muaf tutulanların)
bir ülkedenim.
Pazarlık uzayıp ömür bitmeden, bir çare bulunabilir.
* * *
Darbecilere peşinen kamu hizmeti cezası verilir. Sonra da diğer “dosya”larına peyderpey bakılır.
Hani bazı suçlarda, kitap okuma cezası, kıraathaneye gitmeme cezası nevinden...
Misal Kenan Evren’e bir yıl süreyle bugün müze olan Ulucanlar Kapalı Cezaevi rehberliği görevi verilebilir.
Her yönüyle kamu hizmeti!
O cezaevindeki baskıları, işkenceleri, idamları, olayları herhalde onlardan daha iyi kimse bilemez...
İşte şu gördüğünüz “darağacı”, diye başlar gezdirmeye...
Eh konuşmayı da sever.
Edip Cansever’den mülhem, “Karşınızda eylülün sesi...”
* * *
Tamamlayıcı bir kamu hizmeti cezası ise, kendisi tablo çoğalttığı için, el maharetiyle ilgilidir.
Mesela Halkevleri’nin eylemlerinde bir yıl boyunca kullanacağı pankartlarını, afişlerini, görsellerini yapma görevi verilebilir Evren’e.
* * *
Böylesi bir konuya “ironik” görünen örneklerle yaklaşmak sevimsiz biliyorum.
Ama başlayabilirse bir yargılama başlasın, asıl ironi, traji-komedi sanırım o zaman çıkacak ortaya.
Paylaş