Paylaş
Benim için -farklı yorumlarına karşın- “Islak Islak” Cem Karaca’ya, “Senden Daha Güzel” mutlaka Duman’a, “Sevince” Erkin Koray’a, “Benimle Oynar mısın” Bülent Ortaçgil’e, “Unutma Beni” Esmeray’a, “Kol Düğmeleri” Barış Manço’ya aittir, onun alamet-i farikasıdır mesela.
Bazen de bir yörenin her ezgisi, her kıpırtısı, her sanatçısı bana bir ismi hatırlatır.
Ne zaman Karadeniz’in yaylalarından, kıyısından bir ses ulaşşa kulağıma, aklıma ille de Kazım Koyuncu gelir.
* * *
O Ses Türkiye’de Cemal&Soysal Dilmaç “Hayde”yi, “Divane Aşık Gibi”yi bi-güzel yorumlarken de aklıma yine Koyuncu düştü.
Bazı insanların yüzü bile bir şeylerin hissedildiği, öğrenildiği bir yer, bir ülke, bir şehirdir sanki… En çok da hüznün.
Sekiz yıl önce 34 yaşında hayata veda eden Koyuncu’nun yüzündeki hüzün gibi... Arada tebessümünün, -akciğer kanserine rağmen- Karadeniz’in nazlı güneşi gibi doğduğu, sevgili duru hüzün:
“Çok fiyakalı bir hastalığa yakalandım baba...”
* * *
Lazcayı ezgilerine taşıyıp da, “Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra, hepimiz aynı şarabız...” demesi de aklımda.
Ki, sevgi, hasret sözcükleri her dilde, neredeyse telaffuzuyla bile melodili...
Karadeniz türkülerinin nakaratında son hecenin söylenmeyip, son kelimenin yarım kalması da ayrı bir hikaye imkanı.
“Kız senin sebebine kaldım İstanbullarda, kaldım İstanbu...” gibi.
Bu yarım kalma, o güzelim yutma-yuvarlama durumunun hikayesini duymuştum. Belki şehir efsanesi...
Türkülerin son dizelerinin yarım kalması, coğrafyadanmış.
Karadeniz dik yokuşlu, tepeliktir ya.
Sırtındaki çay, fındık çuvalını türkü söyleyerek taşıyan Karadenizlinin son dizeye soluğu yetmezmiş.
Eh, serde tezcanlılık da var...
O kelimeyi yarım bırakıp, ritmi aksatmadan geçermiş öbür dizeye.
Hani dar yerlerde sanki yağmura yakalanmadan bir telaş oynanan, oynandığı yerde de 40 yıl ot bitmediği rivayet edilen “deli horonu” gibi, bir bakıma...
* * *
Son ana kadar konserlerini sürdüren, hayatının yarım kalacağı muhakkak dizelerini yarım solukta seslendirip, durma ötekine geçen Koyuncu gibi.
“Rüzgarla yarışırken, koşamaz olan”...
Giderek, solan akciğeri nedeniyle soluklanamayan.
Yaşasa, hayde hayde 42 yaşında olacaktı bugün. Olamadı...
“Yüksek dağın kuşuyum da /Selviye konacağım” dedi.
Kondu, koyu-kara yeşiliyle mezarlıkların en hüzünlü, en esintili ağacına.
Bazı insanlar ihtiyarlamadan, hatta yaş alamadan gencecik ölür.
Bazılarının da ölümü ihtiyarlamıyor hiç bellekte...
Yarın devam edeceğim.
Paylaş