Paylaş
Adı, dokusu değişse de, aynı sokaklardan aynı caddelere, aynı duraklardan aynı bulvarlara geçip gider ömrümüz.
Yürüdüğümüz sokağın, geçtiğimiz caddenin çamur olmaması, trafiğin sürpriz yapmaması, asansörün bozulmaması, yeter bize.
Çünkü dar yaşarız şehri.
* * *
Şehir, kırmızı kalemle çembere alınmış kendi coğrafyamızdan ibarettir.
Kendi güzergahımızdaki sorunlar batar gözümüze...
Çözümü de kendi küçük haritamızda ararız.
Köşeli bakarız, sorunlara da, çözümlere de...
Şu köşe “ev köşesi”dir, bu köşe “iş köşesi”. Sıkışır kalırız ortasında, saklanırız.
* * *
Dar yaşadığımız için, bir sorun, bir olay, aynı şehrin insanları olmamıza rağmen bizi farklı farklı etkiler.
Tüm mahalleyi etkileyen su kesintisinin, daha çukur bir sokakta oturduğumuz için bizi etkilememesi, hınzırca bir ayrıcalık, keyif verir bize.
Musluktan akan suyla ilgili tartışmalara burun bükeriz:
“Hocam, biz herşeye memba suyu kullanıyoruz zaten...”
* * *
Balkonumuzun, penceremizin menzilindeki manzaradır, bize mutluluk veren. Şehrin silueti bozulmuş, ne gam.
Sadece bizim bahçemizdeki katmerli gül, önümüzdeki ladin, evimizdeki kedi...
Dar severiz biz kenti.
* * *
Biraz da o nedenle, dostlukları değil düşmanlıkları abartırız.
Güvenin değil, güvensizliğin o koyu, o iç kemiren soru işaretini...
Öyle ki, neredeyse Leon Bloy’un sevimsiz hikayelerine dönüşür hayatımız:
“Cehennemde yaşarız ve her insan en yakınındaki kişiye işkence etmekle görevli bir şeytandır.”
Kendi arazimizde nefret koleksiyonu yaparız.
Dardır sevgimizi tohumladığımız tarla, dikenli telle çevrilidir.
Ve “Yaşadığım kenti seviyorum” desek de, nemenem bir sevgidir, sorgulamayız.
Yeri geldiğinde, haykırmayız.
Kimbilir belki Behçet Necatigil’in dediği gibidir mesele:
“Sevgileri yarınlara bıraktınız /Çekingen, tutuk, saygılı.
Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular /Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Gizli bahçenizde /Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz /Yahut vaktiniz olmadı...”
Paylaş