Daha 17

DARAĞACINA çıkarıldığında 17 yaşındaydı, Erdal Eren.

Yaşamak için “fazla suçlu”, ölmek için yeterince büyük olduğuna karar verdiler.
Bir ayda, avukatıyla bile görüştürülmeden “yargılandı”.
Kemik yaşına filan bakılmadan 31 yıl önce 13 Aralık’ta asıldı.
Yediği dayaklardan yaralı/bereli idam ettiler. Darbeye kan yetiştirircesine...
* * *
12 Mart darbesinin ardından “Darağacında Üç Fidan”dı kitabın adı.
12 Eylül’de gazetelere yansıyan ince-uzun silüeti, bir-iki solgun, çocuk fotoğrafıyla başka bir fidan.
Akrabası Teoman’ın “17” şarkısındaki gibi:
“Ömrü kelebek kadardı
Mektupları şişedeyken
Bir de bakmış deniz yokmuş
Daha 17’ymiş...”
* * *
Artık idam cezası yok.
Ama çocukları ölüme sallandıran, hayatına çepeçevre duvar ören zeminler heryerde...
“Parasız Eğitim İstiyoruz” pankartı açana, sınıfın, okulun değil cezaevinin kapısını açıyor bu ülke.
Ve ardından kapatıyor, bazen yıllarca...
* * *
Hopa olaylarından yargılanan gençlerin evinde yapılan aramada bulunan “Manifesto” kitabının yazarları için “Marks ve Engels isimli şahıslar” deniliyor iddianamede.
Duvara asılı posteri “aile fotoğrafı” sanıp, “Marks ve Engels’in yeğeni/torunu bunlar” demediklerine şükür.
* * *
Erdal Eren ve onun öldürdüğü öne sürülen (ama kanıtlamayan) er Zekeriya Önge için de “İki Çocuk” şarkısını yazmıştı Teoman:
“Ateş harlı delikanlılar
ne şehit ne kahramanlar
düşmansız bir savaşta
düştüler kalkmayacaklar...”
Erdal Eren’i hatırlamak, bu nedenle önemli. Şehitlik, kahramanlık, yoldaşlık filan adına değil, ölen çocuklar adına önemli...
Erdal Eren’i hatırlamak, Türkiye’nin çocuklarına karşı suçlu bir ülke olduğunu hatırlamaktır, aslında.
Yazarın Tüm Yazıları