Çok odalı evlilikler

Eşiyle birbirleri için yaratıldıklarını düşünüyordu kadın.

Haberin Devamı

Sadece aralarındaki tensel çekim, yataktaki uyum değildi bunun nedeni... Gerçi o da çok eğlenceliydi ama, bir çok şeyde aynı zevkleri paylaşıyorlardı.
Mesela ayakkabılar... İkisi de ayakkabı almaya bayılıyordu.
Televizyon izlemeyi de seviyorlardı, saatlerce...
Ama bir gün artık aynı duyguları, ruh halini paylaşmadıklarını fark etti genç kadın:
“Ben Umutsuz Ev Kadınları’nı izliyordum, ama o sevmiyordu. Olabilir tabi... O kendi kablolu kanallarını izliyordu.
Tanrı zaten bu yüzden birden fazla televizyon yarattı.
Ayrı odalarda televizyon izlemeye başladık.
Çok önemli değildi, o da... Evde 7 televizyon vardı zaten.
Ama ikimiz de Grey’s Anatomy’yi seviyorduk. Diziyi birlikte değil, ayrı odalarda seyretmeye başladık.
Bu delice bir şeydi, ama ikimiz de bunu haftalarca fark etmedik.
Kafama dank ettiğinde bu gerçekten kötü diye düşündüm.
Boşandık...”
* * *
Yönetmen Nate Meyer’in pek gişe yapamayan 2012 yapımı “See Girl Run” filmini geçen gün izledim.
Günümüzün evliliklerine, eşler arasındaki yabancılaşmaya, “evli ev hayatı”na çeviriyordu kamerasını...
Kurulan “yuva”nın temelinde aşka benzeyen, ama kısa sürede aşk olmadığı anlaşılan, yine de gemiyi götüren (bazen de batıran) küçük şeyler, alışkanlıklar vardı o ilişkilerde.
Ki, ilişkiler ve ilişkileri avucuna alan alışkanlıklar, her topluma, o toplumda yaşayan farklı insanlara, hatta bazen çiftlerin birlikte yaşadıkları evin odalarına göre değişebiliyordu.
“Salonda hanımefendi, mutfakta aşçı, yatak odasında bilmemne...” klişesini fantezi ağacına boşuna iliştirmedi erkek milleti.
Ve ekledi, peşisıra:
“Tüm odalarda da iyi bir anne...”
* * *
Kimi buldu ya da bulduğunu sandı böyle evlilikleri. Kimi “uzlaştı” oda planında...
Kimi mutfaktaki ya da çocuk odasındaki mutlulukla yetinmeyi öğrendi, şu kısa, dört duvar ömründe.
Sosyo-ekonomik değişimler, kolay erişilebilen teknoloji, evlilik odalarındaki uyum ya da uyumsuzluğa bir yenisini daha ekledi sonra:
TV odasındaki birliktelik ve uzaktan kumandanın yönetimi...
Televizyonun yanısıra bilgisayar ekranları da önce buluşturdu, sonra ayırdı bazı çiftleri.
Olabilirdi, doğaldı... Birlikte olan insanların, “yapışık ikiz” gibi yaşamaya çalışması anormaldi belki.
Evde birden çok televizyon, masaüstü/dizüstü/tablet, akıllı telefon, oyun konsolu filan da vardı zaten...
Altyapı hazırdı yani. Ama bir gün baktılar ki, herkes ayrı odada, ayrı ekranda...
Bu da olabilirdi elbet, normaldi. Hatta gerekliydi; farklı odalardaki, ekranlardaki “mevzu”lar, yaşanan “keyif”ler, edinilen bilgiler, küçük derecikler gibi ilişkiyi besleyebilir, zenginleştirebilirdi.
Farklı odalar, ayrı özgürlük alanları yaratarak, en büyük ihtiyacı olan “nefes almayı” sağlayabilirdi evliliklere. Güzeldi de, bu yönüyle...
Bazı odaların aslında “sarı odalar”, yan yana ama birbirinden çok uzakta, etrafı kalın duvarlarla çevrili “ayrı ama benzer hücreler” olduğu ortaya çıkmasaydı...

Yazarın Tüm Yazıları