Paylaş
37 yaşında...
Ve şu notu bıraktı arkasında:
"Çok acı var, dayanamıyorum..."
Aşk, ayrılık acısı sanmıştım ilk okuduğumda.
Hep öyle ezberletildiğinden, öyle yakıştırıldığından belki.
Ama değilmiş.
Namus cinayetleri üzerine çalışıyormuş, Koğacıoğlu.
Namus terörü üzerine...
Önünde belgeler, otopsi raporları, bazen en hain, acımasız ifadeler.
Yani acının tarihi.
Ardından konu "namus" olunca, hafifletici nedenler elbette.
Ve yargının ceza indirimi...
Meslektaşlarıyla birlikte kaç kez isyan etmiş, yargı kararlarına.
Ruhu yaralanmış, her "vaka"da.
Sonra önce o notu bırakmış arabasına.
Sonra kendini, boğaz köprüsünden...
* * *
Bıraktığı notta, "Çok çaresizim" demiş ve özür dilemiş ailesinden.
Köpeği Çıtçıt'a iyi bakmalarını istemiş.
Ve tüm parasını, herşeyini hayvanlara bağışlamalarını...
Bir "insan"ın, başka bir insana yapabildiklerini, zalimliğin sınırsızlığını çok iyi bildiği için belki.
Belki artık sadece köpeklerin, hayvanların zalim olmadığına inandığı için.
* * *
Sabancı Üniversitesi'nde ders verdiği öğrencileri çok iyi, çok esprili bir hoca olduğunu yazmışlar, ardından.
Meslektaşlarının da onunla ilgili satırları var, açtıkları blogda.
"Gülüşünü, kahkahasını, şen sesini, pürtelaş koşuşturmalarını, duru yüzünü" özlüyor hepsi.
Muzip, çocuksu yaramazlığını da...
Bir arkadaşı da, "Hep hakikatin peşindeydi" diye yazmış onun için.
Belki önündeki hakikatler, soldurmuş gülümsemesini.
Narin omuzları dayanamış artık acılara; bir insanın, bir insana ettiğine...
Kıymış kendine, usulca.
Geride kalan nidası da, dışarıya kapattığımız o çift camlı, kalın penceremize, usulca, "Çıt çıt..." vurur gibi.
"Masum" muyuz şimdi, herhangi birimiz?
Paylaş